www.gilaniler.org Sitesine

http://www.gilaniler.org/

Bölüm 2 (EĞİTİM)


Nasıl Bir Toplumda ve Nasıl Bir Kişilik
Kazanıyoruz ve Aslında Nasıl olmalıyız?
2 üncü bölüm .
12 Eylül ün yoğun yaşanan bu sürecinde, bu tip insanlarla karşılaşmamız hiçte zor olmadı. Bu insanlardaki dönüşümü sağlamanın asıl ve en önemli görevlerimizden biri olduğunu bir kez daha bütün çıplaklığı ile ortaya koymuş oldu. Devrime önderlik etmeye soyunanların idolojik dönüşümlerini tamamlamış olmaları, proleterya idolojisiyle donanmış olmaları mutlaka zorunluluktur. Aksi durumda kesin zaferi düşünmek hayal olur. Belli bir yol alınsada sonuca gidilemez.
Kişiliğin tanımlanması ve çeşitleri hakkında sayfalarca yazı yazmak mümkün. Bu başlı başına geniş bir konudur. Konumuz çerçevesinde soruna kısaca değinmeye çalışalım.
Özcan Köknel, “ Kaygıda Mutluluğa Kişilik” adı yapıtında , şunları söylemektedır:
“Kişilik bireysel farklılığa dayanan duyguların, düşüncelerin, becerilerin, yeteneklerin, alışkanlıkların, oluşturduğu işlevsel bir bütündür.(….) İnsan bir bütündür, kişiliğini oluşturan öğeler arasında iyi-kötü, güzel-çirkin, doğru-hatalı ikilemi vardır. İnsana kişilik kazandıran bu ikilem arasındaki çatişma ve sürtüşmelerin yarattığı kaygı ve bu kaygıdan kurtulmak için gösterdiği çaba, seçtiği yöntem ve yoldur.”
Sağlam kişiliği tanımlaaken, şöyle dememiz de mümkündür; insanın hak ve sorumluluklarının bilincinde olması belli bir amaç doğlurtusunda, tüm eylem ve davranışlarını buna tabi kılarak istikrarlı bir yaşam grafiğine sahip olmasıdır. Kısacası kişi yaşamdan ne istediğini bilir ve davranışlarını ona göre ayarlarsa, kendince oturmuş bir kişiliği vardır. Tabi, brada, iyi ve kötü kişilik-bu iki nokta arasında farklı düzeylerde kişiliklerin olmasıda sözkonusudur. Yaşamda, diğer şeylerde olduğu gibi kişilik konusunda salt ak ve kara değildir. Bu ikisi arasında bir dizi gri tonlarını bulmak mümkündür. Olumlu çabalar kişiyi iyi niyetliklere bezenme sürecine sokarken olumsuz çabalar kötü niteliklere doğru yol almasınıda beraberinde getirir- tanımlaması gündeme gelmektedır. Burjuva duygu ve düşüncelerele donatılmış bir insana ‘kişiliği yoktur’ diyemeyiz, kişiliksiz kavramı tıbben doğru bulunmamakta, kişiliksiz değilde, parçalanmiş kişilik olarak da tanımlanmaktadır. Paraçalanmış kişiliğe sahip olanlar artık hasta düzeydedir.Yaşamdan ne istediğini bilmemekte ve davranış bütünlüğü göstermemektedir. Bir burjuvanın da kişiliği vardır.
Zira, o da yaşamdan ne istediğini bilmekte ve ona ulaşmak için de her yolu mübah görmektedir.Tüm eylem ve davranışları kendi amacına ulaşmaya uygundur.Katliam, sömürü, zülüm ve her türlü ahlaksızlık, amacına ulaşmasının birer araçlarıdır. Bizim üzerinde dur duğumuz ve hedeflediğimz insanların iyi birer kişiliğe sahip olmalarıdır. Kendi haklarını, asla sınıfının haklarından ayırmayan, onun bir parçası gören tüm eylem ve davranışlarını bunu gereçekleştirmeye yönelten insanlardır.
Toplumsal yaşam içinde varolan kişilikleri, bunlar sınıfsal yapılanmalarından, üretimdaki yerlerinden, yaşam çizgilerinden, onları çevreleyen şartlardan soyutlanmayan olgulardır. Örneğın; proleter kökenli olan birinin kalıba dökülmesi, proleter idoloji ile bezenmesi küçük burjuvadan çok daha kolay olmaktadır. Kabaca üç katago0ride toplamak mümkündür.
1:Kişiliği Zayıf Olanlar: Yaşamdan ne istediğini henüz tam anlamıyla bilmemektedirler. Zaaf ve hataları daha ağır basmaktadır. Başkalarına yardımcı olma yerine, kendisi yardıma muhtacdır. Butür insanların kimlik sahibi olması, çok daha fazla emeği zorunlu kılmaktadır. Hem kendisi çok çaba göstermeli, hemde çevresindekiler egitimi noktasında daha titiz davranmalıdırlar. Bunun için yapılması gereken ilk şey, onun böyle bir durumda olmasına neden olan maddi koşulları tahlil etmek, hata ve zaafların kaynağını tespit etmek, ve o noktalarda eğitimine önem verilmelidir.
Bu eğitim kesınlikle kitabi düzeyde olmamalı, onu sosyal yaşam pratiğinin içine çekerek, pratik anlamda da kendisini değiştirmesinin koşullarını yaratmaya çalışmalıyız ve sihirli bir deynekle dokunmuş gibi hemen kimlik sahibi olacağı hayalinde kapılmamalıyız. Aksi durumda, ‘niye hemen kendini aşmiyor ‘diye hayal kırıklığına uğrar ve emek vermekten vazgeçeriz. Bu nedenle, küçük burjuvazinin sabırsızlığına değil, proleteryanın sabır ve kararlılığına sahip olmalıyız.
2:Orta Düzeyde Gelişmiş Kişiliğe Sahip Olanlar: Bu olumlu ve ulumsuz yanların terazide ölçülmüş gibi birbirine eşit olması anlamında değildir. Bu diyalektik gelişmede ters olur. Butün insanlar, belli bir yaşam felsefesini benimsemelerine rağmen onun gereklerini her alanda yerine getirmede yetersiz kalıyorlar. Bazı davranışlarında olumluluk gözlemlenirken, bazı davranışlarında da olumsuzluk gözlenmektdir. Çevresindeki insanlara yardımcı olduğu gibi kendiside yardıma ihtiyaç duymaktadır. Bütün insanlara yaklaşımda yukarıda anlattığımız gibi olmalıdır. Olumsuzluklarının maddi şartlarını tespit edip, onu aşmasında yardımcı olunmalı, olumlu yanlarını dahada pekiştirmesi için destek vermeliyiz. Böylesi bir durumda, kişinin gelişme isteği doğru bir yönlendirmeyle birleşirse, bu sınırlı olumluluk yönünde aşması için daha kısa bir sürece ihtiyac duyacaktır. Aksi durumda bu süre uzayacak, kişi gel- git durumunu daha uzun yaşiyacaktır.
3:Oturmuş sağlam Bir kisiliğe Sahip olanlar; Bu tür insanlar, yaşamdan ne istediklerini bilmektedirler. Sosyal yaşamın pratiği içinde doğru ve yanlışların neler olduğunu özümseyerek bu seviyeye gelmişlerdır.Tüm eylem ve davranışlarını belli bir amaca yönlendirmişlerdir. Bu nitelikleriyle önderlik yapabilecek konumdadırlar.Esas görevleri çevresindekilere yardımcı olmak, ve onların dönüşümlerini sağlamaktadırlar. Bu ancak devrimci ve kominist bir kişilikle mümküm olabilmektedır. Böyle bir kimliğe sahip olanların hiçbir yardıma ya da denetlenmeye ihtiyaçları yoktur anlamına gelmemelidir. Zira,devrimci ve kominist bir kişiliğe sahip olmak, sınıflarüstü bir olgu değildır. Sınıflı bir toplumda yaşadığımız asla unutulmamalıdır. İç çelişkilerde olumsuzluk nüve halinde de olsa, eğer bu kalıntılar sürekli denetim altına alınıp, etkisiz hale getirilmeye çalışılmazsa, uygun bir ortamda yeniden rahatlıkla filiz verebilir. Aksini savunmak geri dönüş olgusunu kabullenmemeyi getirir ki, artık sistem ve kişiler düzeyindeki geri dönüşleri ‘kör parmağın kör gözüne’ derecesine somut bir gerçek halinni almiştir.
Mevcüt düzenin şekillendirdiği kafa yapısı, değer yargıları ve cehalet her dönem önümüze büyük bir engel olarak çıkarmaktadır. Biliçli bir toplum yaratılması, doğru değer yargılarının hakim olması, sömürüsüz, zulümsüz bir düzen ile mümkündür. Şimdi, neyin yapılacağına değilde nasıl yapılması gerektiğine biraz değinelim.
Düşmana kesin darbeyi vurabilmek için bilinçli, kişiliği oturmuş, hak ve görevlerinin bilincinde olan, gelişmeden ve ilerlemeden yana olan korkusuz ve yürekli insanlara ihtiyaç vardır. Eğitimde hedeflenen böyle insanların yetiştirilmesidir.
Eğitimle verilmesi hedaflenenler; inaç,onur,disiplin,sorumluluk duygusu, kollektivizim ve yaratıcılık ruhu olmalıdır. Ve ancak burlarla donatılmiş bir insan, yeni tipte,yani dönüşümü sağlanmış insandır. Bu sözcüklerin her birinin kendi başına çok büyük anlamları ve insana yükledikleri görev ve sorumluluklar vardır. Bu sözcükler toplum için vazgeçilmez değer yargıları olduğu zaman sağlıklı ve mutlu bir toplumdan sözedebiliriz. Sorun sadece bu sözcükleri dile getirmek değildir, İçeriğinin doğru olarak doldurulması ve yaşam biçimi olarak benimsenmesidir. Herpes onurdan, inaçtan, disiplinden vs den sözedebilir. Ama bize düşen görev bu sözcüklere sınıfsal bir içerik kazandırarak kavratmaya çalışmak olmalıdır. Ve bizler, yine eğitimle insanlara kör bir inaç değil, bilimsel bir inanç öğretmeliyiz. Küçük burcuva gururuun onur yerine geçmesine engel olmaliyiz. Küçük burcuva gururuda gelişmeye set çeken inat, kendini kanıtlama kompleksi, kendini ön plana çıkaran bireyci bir anlayışın izleri vardır. Oysa devrimci onura sahip bir kişi kendi kimliğini ortaya koyarken, onu asla sınıfına karşı duyduğu sorumluluktan ayrı ele alamaz. Onurlu bir yaşamı, yani sömürüye, zulume boyun eğmeyen, haksızlılara karşı çıkan, kendi emerği ile yaşamını idame ettiren, kendi hakları kadar en az başkalarını korumaya çalışan; el-ayak öperek değilde, kendi beceri ve zekasıyla toplumda yer edinen ve aklagelebilecek bir dizi olumlu değer yargısıyla bezenmiş bir yaşamı hedefleyen bir insan, tüm bunları sınıfı adına ister. Kısacası, onurlu bir toplumda onurlu birey olmanın mücadelesini verir. Bunun yolunu ise, kendiyle birlikte toplumunda değiştirilmesinde geçeceğinin bilincinde olur.
Yine oturmuş bir kimliğe sahip olan insan, sadece kendi haklarının savunuculuğunu yapmaz. O salt’ kendine müslüman’ değildir. Kendi hakları konusunda mangalda kül bırakmayanların varacağı anlayış;’bana dokunmayan bin yaşasın’olur. Yeni tipte insan, kendi haklarının savunmasını, sınıfının haklarının savunmasının içinde ele alır, sorumluluk duygusunu bu temel üzerine oturtur. Onun yaşama geçirdiği sorumluluk, kendine ve sınıfına karşı sorumluluktur. Bu içiçe geçmiş bir olgudur. Birinden birini yok saymak, eksikliği beraberinde getirir.
Son
Kemal Bellinzona ( ch) 38.12.2006