www.gilaniler.org Sitesine

http://www.gilaniler.org/

1 Şah hatayi (YEDİ ULU ALEVİ OZANI)

ŞAH İSMAİL ALEVİ Mİ?

-Şah İsmail zorda kalan Alevilere yardım etmedi mi ? Daha doğrusu neden etmedi ?
Etmedi, çünkü Aleviler Osmanlılar için olduğu kadar Safeviler için de büyük endişe kaynağıydılar.
Baba Tekeli taraftarları 1511 yılının sonbaharında Tokat-Almus’un kuzeyindeki dağlık bölgeye ulaştılar. Baba Tekeli’nin vasiyeti üzerine, gelecek baharda Osmanlı Devleti üzerine yürümek için hazırlıklara başladılar.Bu niyetle Osmanlıya karşı ittifaklar aradılar, Baba Tekeli’nin iki komutanı Kara İskender ve Sofu İsa işbirliği önermek üzere İran hükümdarı Şah İsmail’i ziyaret ettiler.
Bu ziyaret sahnesini virgülüne dokunmadan, Osmanlı tarihçisi Hoca Sadettin’den aktarayım,
“Toy alanına iki büyük kazan kurdurup su ile doldurduktan sonra, altlarına pek çok ateş yaktırıp, cehennem suyu gibi kaynattırarak sıpsıcak eyledi. Görenler aş pişirmek için hazırlatılmış sanırdı. Tekeliler’in biri güya başbuğu, öteki de onun veziri olan elebaşını, bulunduğu gölgeliğe, huzuruna getirtti ve onlara kendisiyle Beyazıt Han arasında baba/oğul hukuku olduğunu, ona el uzatmanın kendisine dokunacağını neden akıllarına getiremediklerini, neden eşkıyalık ettikleri gibi sorular sordu. Ancak aldığı yanıtlardan tatmin olmamış gözüktü ve verdiği işaretle iki Tekeli’yi meydanda ‘çiğlerin pişmesi için’ kaynatılan cehennem sıcaklığında kazanlara attırdı. Öteki beyler de öldürülüp, kalanlar elden geçirildi.”
Osmanlı tarihçilerinin anlatımı ile özetlersek ‘Osmanlı hükümeti Şahkulu vak’asını mütaakıp Isparta ve Antalya taraflarında ele geçirdiği Kızılbaşları Mora’da zapt edilen Mudon ve Koron taraflarına tehcir ‘’ etti.
Tam da bu dönemde Doğuda İran sınırındaki Alevilerden dört bin aile de Şah İsmail tarafından daha doğuya doğru sürgün edildiler.Bugün Güney İran’da yaşayan Alevilerin büyük çoğunluğu Şah İsmail tarafından yurtlarından koparılmış dört bin ailenin ardıllarıdırlar.
On beşinci yüzyılın başlarında Alevi coğrafyası Osmanlılar ve İranlılar tarafından talan edildi ve boşaltıldı Ülke bomboş oldu, topraklar insansız kaldı. Doğuya giden yollar da Batıya giden yollar da, aç, susuz, yorgun, yaralı ve acılı insanlarla doldu.
Alevilere,ulu mürşit, büyük Alevi dostu diye kabul ettirilmeye çalışılan Sah İsmail işte budur.
-Şah İsmail Alevi düşmanıydı diyorsunuz.Alevi Ayin-i Cemlerinin ayrılmaz bir parçası olan Şah İsmail’e ait nefesler için ne diyeceksiniz ?
Siz ulu Alevi ozanı Şah Hatayi’ye ait olan nefeslerden bahsediyorsunuz.Eğer yaygın olarak kabul edildiği gibi o nefesler Şah İsmail’e ait olsaydı ,dizelerin dili de Azeri Türkçe’si olurdu.
Pırıl,pırıl bir Anadolu Türkçe’si ile söylenmiş o nefesleri şöyle bir inceleyin bakalım içinde Şah İsmail’in yaşadığı coğrafyaya,içinde bulunduğu zamana yada soluduğu atmosfere ait bir şey bulabilir misiniz ? Bir ozan kendi yaşamını,çevresini başından geçenleri dizelerine yansıtmadan yapabilir mi?
Şah İsmail çatışmalar içinde çok maceralı ve çok kısa bir yaşam sürdü.Kısa ömrüne pek çok katliam sığdırdı. .
Şah İsmaik, öz annesini bile gözünü kırpmadan öldürecek kadar acımasız biriydi
Bahçivan satma bu gülü
Haramdır parası pulu
Ağlatma dertli bülbülü
Gözyaşını silmez imiş.
Diyebilecek kadar naif bir ozan annesine kıyabilir mi? Anne katilinin Alevi erkanında üstelik mürşitlik postunda ne işi olabilir ki ?
Şah İsmail, Alevi tarihinin ‘kuzu postuna bürünmüş kurt’udur. O Alevilere hiçbir zaman destek sunmadığı gibi ‘iyi adam’ kisvesine bürünerek, eziyet dolu çağlarında Aleviliğe ‘kötü adam/Osmanlı’nın verdiği zararlardan çok daha fazlasını verdi.Onun zamanında Safevi propagandacıları Anadolu’yu köy köy dolaşarak Aleviliğin üzerini kaplayan ve bugüne kadar sürüp gelen Şii/Safevi istilasının temellerini attılar. ‘Buyruk’ adı verilen Safevi propaganda kitapçıkları onun zamanında Anadolu’nun Alevi köylerine kadar yayıldı. Alevi erkanında .‘Hakk’ anl***** gelen ‘Şah’ sözcüğünün Safevi şahı olduğu izlenimi onun tarafından yaygınlaştırıldı.
Büyük Alevi ozanı ve mürşidi Hatayi’ye ait nefeslerin, deyişlerin Şii motiflerle bezenerek deforme edilmesi ve bu kutsal deyişlerin Şah İsmail’e mal edilmesi bizzat onun tarafından tasarlanmış bir kültür hırsızlığı olmasa bile onun ektiği tohumların ürünüdür
.

Hatayi.jpg

Şah Hatayi

Şah Hatayi (Şah İsmail) (1487- 1524)İran'da Safevi soyundan gelen bir Türk. Erdebil'de doğdu. Ana tarafından Uzun Hasan'ın torunu Bilki Aka'nın oğludur. Babası Haydar'ın ölümünden (1488) sonra dayısı tarafından iki kardeşiyle birlikte düşmanlarından kaçırılarak Şiraz'a gönderildi.

Şiraz valisinin, üç kardeşi bir süre hapsettiği söylenir. Akkoyunlu hükümdarı Sultan Yakup'un ölümü üzerine oğlu Rüstem saltanat mücadelesinde onlardan yararlanmak amacıyla üç kardeşi hapisten kurtarır, Şah İsmail'in ağabeyi Sultan Ali, katıldığı iki savaşı da kazanarak Tebriz'e döndüğünde parlak bir törenle karşılanır. Ama üç kardeşin halk üzerinde manevi etkisi, Sultan Ali'nin kazandığı zaferler Rüstem Bey'i korkutur, onları ortadan kaldırmanın yollarını ararken durumu sezen Sultan Ali kardeşleriyle birlikte Erdebil'e kaçar. Sultan Ali yolda kendilerini izleyen Rüstem Bey'in askerleri tarafından öldürülür.

Ama iki kardeşini yedi müridiyle Erdebil'e göndermeyi başarır. Şah İsmail ve kardeşi İbrahim burada müritlerince korunur. Sürekli izlendikleri için bir süre sonra Bağru dağına, oradan da Gilan, Gaskar, Reşt ve Lahican'a kaçırılırlar. Lahican'da Kar Kaya'nın evinde saklanan Şah İsmail ilk öğrenimini özel bir öğretmenden gördü. Babasının müritleri dört bir yandan onu görmeye geliyorlardı. Yakalanamadığını gören Rüstem Bey, Lacihan üzerine yürümeye hazırlanırken öldürülünce (1497), Şah İsmail harekete geçer. Müritlerini toplayıp Hazer kıyılarındaki Aravan'a (1500), oradan Erdebil'e gelir. Kendisine katılan Türk oymaklarıyla birlikte yeterince kuvvet topladığını görünce ilk olarak babasının ve Şiilere yapılan eziyetlerin öcünü alma yolunu tutar.

Tebriz'e gelip taç giydiğinde (1502), babasının öcünü almış, Baku'yü zaptetmiş, Nehcivan'da Elvend Bey'i yenmiştir. Şah İsmail'in bundan sonraki yaşamı Şiiliği yaymak, Safevi devletinin sınırlarını genişletmek için yaptığı savaşlarda geçer. Devletin sınırları genişleyip Şiilik Anadolu'ya doğru hızla yayılınca Osmanlı'larla çatışır. Sonunda Çaldıran'da Yavuz'a yenilir (1514) ve kaçar. Bu yenilgiden sonra Tebriz'e döndüyse de eski gücünü yitirdiği gibi uğradığı ruhsal çöküntüyle de kendisini şaraba verir.

Oğlu Tahmasb'ı yerine atabey olarak bırakır, her yılını ayrı bir kentte geçirerek yaşamını tamamlar. Azerbaycan'da iken ölür. Cenazesi Erdebil'e götürülür.Şah İsmail, Hatayi mahlasıyla şiirler yazdı. Sanatçı kişiliği çok zor koşullar altında geçen çocukluğu sırasında oluştu. Aruz ve heceyle yazdığı şiirler Azerbaycan edebiyatının Nesimi ve Fuzuli arasındaki döneminin en güçlü temsilcisi olduğunu kanıtlar.

Özellikle heceyle yazdığı şiirler Anadolu'da gelişen tekke edebiyatını büyük ölçüde etkiler. Alevi -Bektaşi edebiyatının en güzel örneklerini sunar. Sadettin Nüzhet, şiirlerini dörde ayırıyor:

a) Tasavvufi düşüncelerini içerenler,

b) Aleviliği dile getirenler,

 c) Hurufiliğin ilkelerini yansıtanlar,

d) Aşıkane olanlar.

Aruzla yazdığı şiirlerinin ise daha çok tasavvufi olduğu görülür. Bu şiirlerinde kullandığı dil klasik şiirin dilidir. Hece ölçüsüyle koşma ve semai biçiminde yazdığı nefesler ise Yunus'un izlerini taşır. Ama Hatayi'nin kendine özgü şiir yolu oluşturduğu da belirtilmelidir. Hece ve aruzla yazdığı şiirlerini kapsayan Divan'ı basıldı (Sadettin Nüzhet Ergun, Hatayi divanı, 1956; bütün nüshaları karşılaştırılarak yapılan basımı için bkz. Aziz Aka Mehmedof, Şah İsmail Hatayi Eserleri 1, Bakü 1966). Ayrıca Dehname adlı Ali'yi öven bir mesnevisi (Baku 1946) ile yine mesnevi biçiminde yazılmış bir Nasihatnamesi vardır.

 Değerli araştırmacı Nejat Birdoğan Alevilerin Hükümdarı Şah İsmail Hatayi adlı yapıtında bu büyük ozanın yaşam öyküsünü, Osmanlı ve Safevi yanlarından topladığı şiirlerini daha geniş ve gerçekçi biçimde vermiştir. __________________