www.gilaniler.org Sitesine

http://www.gilaniler.org/

Haci Bektaş Veli (ALEVİ PİR VE ERENLERİ)

HACI BEKTAŞ-I VELİ

Hacı Bektaş Veli, 13. Yüzyıl'da yaşamış bir mutasavvıf ve düşünürdür. O, Anadolu'yu Türkleştiren Türkmen gücünün hayatına şekil veren bir halk lideridir. Hacı Bektaş Veli'ye bağlı Türkmenler'e, Bektaşi d...enilmiştir. Bugün Hacı Bektaş Veli, Anadolu gibi Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Bosna, Arnavutluk, Macaristan, Romanya gibi ülkelerde bile Türkler arasında bilinen, saygıyla anılan bir önderdir.

16. yüzyıl'a ilişkin Osmanlı belgelerini incelediğimizde kırsal kesimdeki nüfusun çoğunluğunun Alevi-Bektaşi nitelikli olduğu ortaya çıkıyor. Hacı Bektaş Veli, genelde kırsal kesime hitap eden bir düşünür/önder olarak sivrildi. Zamanla onun düşüncesi kentlere de girdi. Kentlerde Bektaşilik adı altında şekillenen bu düşünce, esnaf arasında oldukça yayıldı.

Öte yandan, Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda da Hacı Bektaş Veli'nin düşünceleri etkili oldu. Osmanlı Devleti, Türkmen göçebelerine dayanan bir özellik taşıyordu. Bu beyliğin kurucusu Osman Bey, eşitlikçi bir dünya görüşünü temsil ediyordu.

Osmanlı Devleti Balkanlar'a geçince Bektaşi düşüncesinin eşitlikçi, insancıl özünden de yararlandı. Bugün bile Balkan ülkelerindeki Bektaşi dergahlarına Hıristiyan halkın saygı duyması, işte bu düşünce genişliğinden kaynaklanmaktadır.

Hacı Bektaş Veli'nin mekanı ve makamı olarak bilinen Hacıbektaş İlçesi, bugün Nevşehir'e bağlı bulunuyor. Kırşehir ile Nevşehir arasındaki bu ilçe, ünlü Kapadokya havzasında yer alır. Bölge, Orta Anadolu'nun ilginç alanlarından birisidir. Buralar Roma ve Bizans uygarlığının çok kuvvetli eserlerini de barındırmaktadır. Ünlü peribacalarının, kaya kiliselerinin, yeraltı şehirlerinin bulunduğu bir bölgede yer alır Hacıbektaş.

Hacı Bektaş Veli Karacahöyük'te hayata gözlerini yummuş ve burada toprağa verilmiştir. Onun mezarı çevresinde derhal bir türbe oluşturulmuş ve burası kısa sürede dergaha çevrilerek (halk üniversitesi haline getirilerek) merkez nokta yapılmıştır. Karacahöyük'te, Hacı Bektaş Veli'nin makamına onun soyundan gelen ve Çelebiler denilen çocukları oturmuşlardır. Karacahöyük adı, daha sonra Hacı Bektaş Veli'ye saygı ile Hacıbektaş'a çevrilmiştir. Bugün Hacıbektaş İlçesi, Nevşehir'e bağlıdır ve turizmin hızla geliştiği noktalardan birisidir.

Hacı Bektaş Veli, 13. Yüzyıl'da yaşamıştır. Bu tarih, eski bir Vilayetname'ye eklenen notta 1209-1271 olarak saptanmıştır. Bu tarihlerin doğruluğunu şu kanıtlar onaylar.Hacı Bektaş Veli, 1273 tarihinde öldüğü kesin olan Mevlana Celalettin-i Rumi ile çağdaştır. Bu çağdaşlığı, Mevlevi kaynakları ortaya koymaktadır.

Bu iki ulu kişinin arasında güçlü bir bağlantı olduğunu, tarih göstermektedir.Hacı Bektaş Veli, 1263-1264 tarihlerinde Anadolu'dan Kırım'a geçen Alevi Türkmenler'in başında bulunan Sarı Saltuk'un da mürşididir (Öğretmenidir). Hacı Bektaş'ın, 1282'den sonra ölen Saru Saltuk'dan daha büyük veya onunla yaşdaş olması normal sayılmalıdır.Hacı Bektaş; Taptuk Emre'nin; Taptuk Emre de Yunus Emre'nin mürşididir. Bugün, Yunus Emre'nin 1320 civarında Hakka yürüdüğünü (öldüğünü) biliyoruz. Yunus Emre'nin manevi gıdasını veren de Hacı Bektaş'tır. Öyleyse, Büyük Pir'in, Yunus Emre'den önce Hakka yürüdüğünü söylemek yanlış olmaz.Vilayetname'de, Hacı Bektaş'a karşı çıkan ve onun duvarı yürüttüğünü görünce teslim olan Seyyit Mahmud-ı Hayrani de 1267-1268 tarihlerinde ölmüştür.

Cacaoğlu Nureddin de yine bu yüzyılda yaşamış olup Hacı Bektaş Veli'nin manevi büyüklüğünü anlatan Vilayetnamede adı geçen önemli kişilerden birisidir.1275 ile 1343 yılları arasında yaşayan Ebülfarac Vasıti'nin Tiryakül Muhabbin adlı eserinde de adı geçen Hacı Bektaş'ın, 1343'ten önce ölmüş ve oldukça şöhret kazanmış olduğu anlaşılıyor.En önemli kanıtlardan birisi de; Kırşehir'de bir Mevlevi tekkesi kurmuş olan Şeyh Süleyman bin Hüseyin'in vakfiyyesinde geçen 'fi nahiyetil-Hacı Bektaş kuddise sırruhu...' ibaresidir. 1297 tarihli bu ibareden, Hacı Bektaş'ın bu tarihte artık ölmüş olduğu anlaşılmaktadır. Kuddıse sırruhu ibaresinin, o tarihlerde sağ insanlar için de kullanıldığı görüşü, belli bir kanıta dayanmamaktadır.
(Bu bilgi için bak: John Kingsley Birge, Bektaşilik Tarihi, s. 45. Birge'nin naklettiği bir başka bilgi de 1295 tarihli bir vakfiyede yer alıyor. Orada da Hacı Bektaş Veli'den merhum diye söz edilmektedir.).

Karacahöyük'e yerleşti
Gerek Aşıkpaşazade'nin tarihinde, gerekse 14. Yüzyılın ortalarında yazılan 'Menakıbül Kudsiyye'de; Hacı Bektaş'ın Baba İlyas-ı Horasani'nin yolunda, onun ardası olduğu vurgulanır. 1240 yılında öldürülen Baba İlyas'ın ardası olacak birisinin o dönemlerde 25-30 yaşlarında olması gerekir.

Hacı Bektaş Veli hakkında, onun yaşadığı dönemi çok iyi bilen Elvan Çelebi tarafından yazılmış bulunan Menakıbül Kudsiye'de geçen beyitlerden anlaşılıyor ki Hacı Bektaş Veli ve yanındaki yoldaşları 1240 yılında çıkan Baba İlyas isyanına katılmamışlardır.

Bu kayıtlardan şunu da anlıyoruz ki Osmanlı Devleti'ni kuran Osman Gazi'nin kayınpederi Şeyh Edebali de Baba İlyas'ın öğrencilerindendir ve Hacı Bektaş Veli ile akran bilgelerden birisidir. Bu bilgiler gösteriyor ki Hacı Bektaş veli isyan edenlere katılmamıştır. Fakat o, isyana katılmış güçlerden bir bölümünü alıp devletin ulaşıp katledemeyeceği bir noktaya taşımış ve oraya yerleştirmiştir. İşte o nokta da Karacahöyük olmuştur.

Ziyaret kılavuzu
(Bu bölümdeki bilgiler Çelebi Celaleddin Ulusoy'un Hacı Bektaş Veli Külliyesi ve Diğer Ziyaret Yerleri adlı kitapçığından alınmıştır.)Hacı Bektaş Veli'yi ziyaret edenlerin, külliye içersinde bulunan kutsal yerleri ve makamları iyi tanıması gerekir. Bu noktaların en önemlileri şunlardır:

Hacı Bektaş Veli Külliyesi (Dergah)
Hacıbektaş ilçesinin orta yerinde, büyük bir bahçenin çevirdiği, batıdan doğuya doğru uzanan, üç avlu içerisindeki türbeler ve diğer hizmet yapıları, Hacı Bektaş Veli Külliyesi'ni oluşturmaktadır. İlk yapı olan 'Çile Damı' Hacı Bektaş Veli'nin sağlığında inşa edilmiş, çeşitli zamanlarda yapılan eklentiler ve yenilemelerle Külliye bugünkü şeklini almıştır. Hacı Bektaş Veli'nin türbesi, Orhan Gazi zamanında, 1338 yıllarında, nisbeten basit bir yapı olarak Çile Damı'na eklenmiştir. Türbe bugünkü şekliyle, sekizgen bir zemin üzerinde, Murat (Hüdavendigar) hayatta bulunduğu sırada, Hacı-Bektaş Veli'nin oğlu Seyyid Ali Sultan tarafından, 1385 yılında yeniden yaptırılmıştır. 1485-86 yıllarında 2. Beyazıt tarafından türbenin çevresi tanzim edilmiş ve kubbesi kurşunla kaplanmıştır.

Osmanlı Sultanı 2. Mahmut 1827 yılında, türbeler dışında kalan tüm külliye binalarını yıktırmış, Dergah Avlusu'nun doğu köşesindeki camiyi yaptırmıştır. Külliye, 1869-70 yıllarında Osmanlı hükümdarı Abdülaziz'in gönderdiği mimarlar tarafından, Hacı Bektaş Veli Dergahı postnişini Ali Celalettin Çelebi'nin nezaretinde yeni baştan yapılmış ve türbeler onarılmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğü 1958-59 yıllarında tamire muhtaç yerleri onartmış ve 16 Ağustos 1964 yılında Külliye, müze olarak açılmıştır.

1. Avlu: Nadar Avlusu
Külliye'nin birinci avlusuna, son restorasyondan sonra yeniden yapılmış cümle kapısından girilir. Eskiden bu kapıya 'Taç Kapı'da deniliyordu. Tamirden önce kapının dış yüzüne 'Burası aşıkların kabesidir. Eksik gelen tamam olur' anlamında kitabe vardı. Birinci avlu, eskiden beri 'altın avlu' anlamına gelen 'Nadar Avlusu' adı ile anılmıştır. Avlu'nun girişe göre sağ tarafında, Fatma Fikriye Hanım tarafından yaptırılan, motiflerle süslü Üçler Çeşmesi yer alır.

2. Avlu: Dergah Avlusu
Meydan Avlusu da denilen Dergah Avlusu'na piramit üstlüklü Üçler kapısından girilir. Konuklarca Arslanlı Avlu olarak bilinen Dergah Avlusu'nun girişe göre sağ tarafında Arslanlı Çeşme, Aş Evi, Cami, Sol tarafında Mihman Evi, Meydan Evi, Kiler Evi vardır. Avlunun iki, tarafı Selçuki revaklarla çevrilmiştir. Arslanlı Çeşme'nin ilk yapılışı oldukça eskidir. Yusuf Bali Çelebi'nin oğlu Bektaş Çelebi'ye konuk olan Ali Bey oğlu Malkoç Bali Bey, dergaha bergüzar olarak bu çeşmeyi yaptırmıştır.

Üç kapı ve iki koridordan geçildikten sonra Aş Evi'ne girilmektedir. Aş Evi'nde ortadaki ocakta bulunan büyük kazan, Kara Kazan diye anılmaktadır. Aş Evi geçildikten sonra Dergah Camisi'ne varılır. Kısa minaresi ve özel yapısı ile çevredeki binalara uyan sağlam cami, 1827 yılında, Nakşibendi usulü ibadet yapılmak üzere Osmanlı Padişahı 2. Mahmut tarafından yaptırılmıştır. Dergah Avlusu'na girişe göre soldan ilk kapı Mihman Evi'nindir. Aynı sıradaki ikinci kapı Meydan Evi'ne açılmaktadır. Burası yedi kat gökyüzünü temsil eden tavanı ile dikkat çekicidir. Hacı Bektaş Veli'nin arslanla geyiği kucaklayan minyatürünün orijinali ve diğer bazı müze eşyası burada sergilenmektedir. Meydan Evi geçildikten sonra, avlunun sol köşesindeki Kiler Evi'ne gelinir.

Yeniçerilerin gür sesi
1826 yılına kadar Osmanlı Ordusu savaşa gitmeden önce, Yeniçeri ocağından bir müfreze Hacıbektaş'a geliyor, Dergah Avlusu'nda saf tutarak, Hacı Bektaş Veli Evladı'ndan postnişin olan zatın da katılması ile:
'Mü'miniz kalu-beli'den beri...
Hakkın Birliğine eyledik ikrar...
Bu yolda vermişiz seri...
Nebimiz vardır Ahmed-i Muhtar...
La Yezal mestaneleriz...
Nur-ı ilahide pervaneleriz...
Sayılmayız parmak ile tükenmeyiz kırmak ile...
On iki imam Pir-i tarikat cümlesine dedik beli...
Üçler, beşler, yediler...
Nur-ı Nebi Kerem-i Ali, Pirimiz üstadımız Hünkar Hacı Bektaş Veli...
Demine devranına Hu diyelim Hu!' diye gülbang çekiyorlar (dua ediyorlar) ve Pir'den himmet istiyorlardı. O tarihlerde yaşayan kişilerden aktarılan bilgilere göre Yeniçeriler'in gür sesi Hacıbektaş'ın her tarafından duyuluyordu.

Çiçek bahçesi Hazret Avlusu
Hacı Bektaş Veli dergahında, üst tarafı kubbe ile örtülmüş Altılar Kapısı'ndan girilen Hazret Avlusu bir çiçek bahçesi görünümündedir. Tam karşıda Hacı Bektaş Veli Türbesi ve Kırklar Meydanı girişi, Avlu'nun sağ köşesinde de bal peteği rengindeki yontma taşlarla yapılmış Balım Sultan türbesi vardır. Kırklar meydanına üç kemerli bir eyvandan girilmektedir. Sağ tarafta, tek pencerinden pek az ışık alan Çile Damı (Kızılca Halvet) vardır.

Hacı Bektaş Veli'nin sağlığında mevcut olan tek yapı burasıdır. Tonos kubbeli koridorun sonundaki kapıdan Mürüvvet penceresinin aydınlattığı Kırklar Meydanı'na girilir. Güneş motifli ahşap tavanla örtülmüş Kırklar Meydanı'nda ünlü Kırk Budak, Hz. Ali'nin el yazması olduğu söylenen Kur'an yaprağı, tarihi değeri olan eserler sergilenmektedir. Kırklar Meydanı'nın doğu kısmındaki terasta on Hacı Bektaş evladından iki zatın mezarı bulunmaktadır.

Hacı Bektaş Veli türbesi
Kırklar Meydanı'nda girişe göre sağ tarafta, etrafı mermer kaplama küçük bir kapıdan Hacı Bektaş Veli (1209-1271) türbesine girilmektedir. Mermer kaplamaların işlemeleri arasında üç balık dört güvercin motifi vardır. Gök Eşik diye adlandırılan kapının altında, türbeyi yapan mimar Derviş Sadık'ın mezarının bulunduğu söylenir. Kesin olmayan bazı söylentilere göre de bu mezar Kadıncık Ana'ya aittir. Ortasında yüksekçe bir sanduka bulunan Hacı Bektaş Veli Türbesi, Külli'yenin en önemli yeridir. Türbenin duvar ve pencereleri işlemeli puşidelerle süslenmiştir. Çiçek motifli kubbe aşab piramid şeklindedir.

Hacı Bektaş Veli Külliyesi dışında kalan ziyaret yerleri

Bektaş Çelebi Türbesi
Hacıbektaş Bala mahallesinde klasik kümbet şeklinde yapılmış türbede Hacı Feyzullah Çelebi'nin oğlu Bektaş Çelebi'nin mezarı vardır. (1710-1761) Şiirler'inde Şiri mahlasını kullanan Bektaş Çelebi'nin türbesi 18.yüzyıl sonlarında yapılmıştır. Türbe 1906 yılında Cemalettin Çelebi tarafından restore edilmiştir.

Atkaya
Hacıbektaş Bala mahallesindedir. Menkıbedeki anlatıma göre, Seyyid Mahmut Hayrani'nin arslana binip yılanı kamçı ederek geldiğinin haber verilmesi üzerine, Hacı Bektaş Veli'nin 'O canlıya binmiş, bizse cansıza binelim' diyerek yürüttüğü kaya, Atkaya olarak anılmaktadır.

Çilehane
Hacıbektaş'a yaklaşık 2 Km. uzaklıktadır. Kulunç kayası, ünlü alıç ağacı, Delikli Taş, Zemzem Çeşmesi, Veliyettin Çelebi türbesi buradadır. Hacı Bektaş Veli'nin çile doldurduğu menkıbelerde anlatılan taşdan oyulmuş küçük bir mağaradan adını alan Çilehane, Hacıbektaş'a gelen herkesin görmek istediği bir yerdir.

Balımevi
Hacıbektaş Zir mahallesinde, ünlü Ak Pınar çeşmesinin biraz yukarısında, Kadıncık Ana'nın babası İdris Hoca'ya ait olduğu sanılan üç odalı bir evdir. Elbisesiz kalan Kadıncık Ana'nın sığındığı tandır, bahçe ile çevrili bulunan bu evin içindedir.

Karahöyük
Ankara yönünden gelirken Hacıbektaş'ın girişinde bulunan yığma bir hüyüktür. Menkıbelerde, Hacı Bektaş Veli'nin güvercin donunda buraya konduğu anlatılır. Höyüğün içinde milattan öncesine ait tarihi kalıntılar bulunmaktadır. Ak Pınar ve Hamur Kaya da buradadır.

Han Bağı
Hacıbektaş'ın güney yönünde 2 Km. uzaklıktadır. Dergaha vakfedilen Han Bağı'nda, bir babanın yönetiminde çalışan dervişler dergahın sebze, üzüm, bal ihtiyacını karşılaşıyorlardı



HÜNKAR HACI BEKTAŞ VELİ DEN SÖZLER

- Ara bul !
- Her ne ararsan kendinde ara!
- Dili dini rengi ne olursa olsun iyiler iyidir.
- Hiçbir milleti ve insanı ayıplamayın.
- İncinsen de incitme !
- Eline diline beline sahip ol !
- Kadınları okutun!
- Dinine dizlerinle değil kalbinle bağlan!
- Okunacak en büyük kitap insandır.
- İnsanın değeri yüreğinin ağırlığı kadardır.
- Düşünce eylem ve sevgi Tanrı'nın tadıdır.
- En büyük kerâmet çalışmaktır.
- Okunacak en büyük kitap insandır.
- İlim beşikte başlar mezarda biter.
- En yüce servet ilimdir.
- İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.
- Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu !
- Benim Kâbem insandır.
- Kendine ağır geleni başkasına yapma !
- Asıl kör nankördür.
- Düşmanının bile insan olduğunu unutma !
- Sürekli olarak mutlu olmak istiyorsan herkesle dost ol kimseye kin ve haset besleme !
- Çalışmadan geçinenler bizden değildir.
- Özünü bilirsen özürden kurtulursun.
- İnsanın cemâli sözünün güzelliğidir. (İnsan iyi sözlüyse güzeldir kötü sözlüyse çirkindir.)
- Peygamberler ve Erenler insanlığa Tanrı'nın hediyesidirler.
- Doğruluk dost kapısıdır. (Onunla dostlar edinirsin)
- Dikkat et lokma seni yemesin sen lokmayı ye !
- Mârifet nefsi silmek değil bilmektir.
- Allah ile gönül arasında perde yoktur.
- Oturduğun yeri pâk et kazandığın lokmayı hak et.
- Madde karanlığı akıl nûru ile; cehâlet karanlığı ilim nûru ile; nefis karanlığı marifet nûru ile; gönül karanlığı da aşk nûru ile aydınlanır.
- Yolumuz ilim irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur.
- Sen seni bilirsen yüzün Hüdâ'dır; sen seni bilmezsen Hak senden cüdâdır (ayrıdır).
- Bizim semâhımız tanrısal bir aşktır.
- Bizi sevenlerin gönüllerinde biz oturur dillerinde de biz konuşuruz.



13. - 14.YY ANADOLU

Aleviliğin Anadolu’da yayılışında; Moğol istilasından dolayı Maveraünnehir ve Horasan’dan Anadolu’ya göç eden farklı inançlara, öğretilere, akımlara ve tarikatlara bağlı olan topluluklar ve önemli şahsiyetler etkili olmuştur. Bu göç sırasında sünni ve sünni olmayan düşünce sistemlerine bağlı çok farklı akımlar ve bu akımların karakteristik özelliklerini taşıyan çeşitli topluluklar ve önemli şahsiyetler Anadolu’ya yerleşmiş ve Anadolu’da yerleştikleri bölgelerdeki dini, siyasi, kültürel ve toplumsal yapıyı etkilemiş ve de bulundukları (yerleştikleri) bölgenin yapısından etkilenmişlerdir.

Anadolu’ya daha önceki dönemlerde de (Moğol istilâsından önce de) göçler olmuştur. Bu göçler sonucu Anadolu’ya yerleşenler arasında İslâmiyet dışında yer alan inançları benimsemiş topluluklar olduğu gibi, İslâmiyet içinde değerlendirilen sünni ve sünni olmayan kollara bağlı olan topluluklar hep bulunmuştur. Ancak asıl kalabalık göç dalgası, Moğol istilasından sonra olmuş ve bu istiladan dolayı, Kübreviyye ve Sühreverdiyye gibi sünni eğilimli tarikat üyelerinin yanında, hepsi hiç şüphesiz sünni olmayan eğilimlerin içinde yer alan, Yesevilik (1), Vefailik, Kalenderilik ve Haydarilik v.b. gibi çeşitli akımlara bağlı topluluklar da Anadolu’ya gelmişlerdir. Anadolu’ya gelen bu toplulukların büyük çoğunluğunu ise, sünni olmayan düşünce sistemini benimsemiş topluluklar oluşturmaktaydı.

12. ve 13. Yüzyılda Anadolu’da yaşayan topluluklara baktığımızda, Moğol istilasından dolayı Anadolu’ya yerleşmiş ve sünni olmayan düşünce sistemine (heterodoksiye) bağlı, Kalenderi, Cavlaki, Babai, Haydari, Ahi ve Vefai gibi sıfatlarla adlandırılan Batıni yöntemi benimsemiş toplulukların üyeleri bulunmaktadır. Yine o dönem Anadolu’da yaşayan ve sünni olmayan düşünceyi (heterodoksiyi) benimsemiş önemli şahsiyetler ise: Kalenderi olan, Cemâü’d-Din Sâvî; Cavlaki olan Ebubekrı-i Niksâri; Haydari olan, Hacı Mübarek-i Haydari ve Şeyh Muhammed-i Haydarî; Babai olan, Baba İlyas-ı Horâsânî ve Baba İshak; Vefai olan, Dede Gargın ve Şeyh Edebali; Ahi olan Ahi Evran ve de bunların yanı sıra heterodoks ve batini yapıdaki Aleviliğin yayılmasını ve kökleşmesini sağlayan Hünkar Hacı Bektaş Veli, Barak Baba, Geyikli Baba, Doğlu Baba, Postinpûş Baba, Abdal Musa, Otman Baba, Sultan Sucâu’d Din Veli, Karacaahmet Sultan, Seyyit Battal Gazi, Seyyit Hüseyin Gazi, Seyyit Ali (Kızıl Deli) Sultan, Saru Saltuk gibi adlar önemli şahsiyetlerin bir çırpıda sayabilinecekleridir.

Sünni olmayan bu akımlar yapısı itibari ile göçebe Türkmenler arasında çok taraftar toplamıştır. Özellikle Baba İlyas-ı Horâsânî tarafından geliştirilen Babailik akımının etkisi oldukça önemlidir. Baba İlyas tarafından bugünkü Amasya yakınlarında bulunan İlyas Köyü (eski adı ile Çat Köyü) içinde kurulan tekke yolu ile Babailik kısa zamanda Türkmenler arasında yayıldı. Orta Anadolu’nun çeşitli yerlerinde açılan diğer tekkeler de bu yayılışa hizmet etti.

Selçuklular tarafından dışlanan Türkmenler ve diğer göçebe topluluklar, 1240 yılındaki toplumsal başkaldırı niteliği taşıyan ve Baba İlyas-ı Horâsânî tarafından hazırlanan ünlü “Baba İsyani” nda yer almışlardır.

Babai İsyanından sonra dağılan Türkmenler için, Çat Köyünün yerini, Hacı Bektaş Veli’nin Suluca Karahüyük’te kurduğu dergah aldı. Zamanla Anadolu’daki Babailer ve diğer sünni olmayan akımlar, Hacı Bektaş Veli’nin etrafında toplanarak, bugünkü Aleviliği oluşturdular. Bundan sonraki dönemlerde de değişik adlarla anılmalarına karşın (Kızılbaş vb. gibi), günümüzde Alevi-Bektaşi diye adlandırılmaktadırlar.

Anadolu’daki sünni olmayan toplulukların bir kısmı popüler sayılırken, Ahiler, Bektaşiler gibi; bir kısmı da anarşist sayılmışlar, Babailer gibi. Yine kaynaklar, aynı dönem içinde bile sünnilik içinde yer almayan toplulukları, akımları ve önemli şahsiyetleri farklı düşüncelerle tanımlamışlardır. 13. Yüzyılda yaşamış olan Ebubekr-i Niksâr-ı Cavlak-î, Şeyh Ömer-î Girîhi, Hacı Mübarek-i Haydarî, Şeyh Muhammed-i Haydarî ve bunlara bağlı topluluklardan olumlu bahseden Eflakî gibi sünni yazarlar olduğu gibi; bütün bu önemli şahsiyetlerden ve onlara bağlı bulunan Cavlaki ve Haydarilerden, beğenilmeyen, hoş karşılanmayan topluluklar diye söz edenler de bulunmaktadır.

Hatta Sünni düşünce sistemini benimsemiş kimseler, 13.Yüzyılda Anadolu’da Sünni olmayan önemli şahsiyetleri ve toplulukları, tekke ve dergahlarında köpekleri ile düşüp kalkmakla, ibadet etmek yerine, dinsizlik ve inançsızlıkla, zina etmekle, esrar çekmekle ve afyon içmekle suçlamaktadırlar. Örneğin, 13. Yüzyılda yaşamış olan İbnü’l-Hatib daha da ileri giderek, bu şahsiyetleri, toplulukları ve üyelerini utanma bilmez, yeryüzünün en aşağılık yaratıkları olarak tanımlamış ve bunların İslâmiyet dairesi dışında olduğunu belirtmiştir.

Sünnilik içinde yer almayan yani sünniliği benimsemeyen topluluk ve önemli şahsiyetler için ne söylenirse söylensin hepsi subjektif değerlendirmelerdir. Özellikle sünni olmayan topluluklara ve şahsiyetlere muhalif olan sünni araştırmacıların karalama çabaları sonuç vermediğinde, bu şahsiyetlere sahip çıkmaya (sünni gibi göstermeye) yönelmesi, bu akımların düşünür, derviş, veli ve erenlerinin ne kadar önemli olduğunu kendiliğinden ortaya koymaktadır.

İşte bu şahsiyetlerden Anadolu insanı için tartışmasız en önemlisi, Hünkar Hacı Bektaş Veli’dir.

ALINTI:http://www.hacibektasvakfi.com/fix/pages.asp?id=38



HACI BEKTAŞ-I VELİ'NİN DOĞUMU ÜZERİNE

13. Yüzyılın ilk yarısında gerek Moğol istilasının etkisiyle, gerekse başka nedenlerden dolayı Horasan’dan kalkıp Anadolu’ya gelen, Anadolu Aleviliğinin oluşumunda büyük çabalar harcayan, daha sonraki yıllarda “Horasan Erenleri” diye anılan Türkmen babaları arasında Hacı Bektaş Veli önemli bir yer tutar.

Hacı Bektaş Veli, Büyük Selçuklu İmparatorluğu’na başkentlik yapmış, Horasan’ın Merv, Herat, Belh ile birlikte dört önemli kentinden biri olan Nişabur’da doğmuştur. O dönemin sayılı kültür merkezlerinden biri olmasından başka, Nişabur ve çevresi, Hacı Bektaş Veli’nin doğduğu sıralarda Türkmen nüfusunun yoğun olduğu bir bölgeydi ve orada bir Türkmen pirinin kurduğu Yesevilik tarikatı büyük bir yayılma ve gelişme göstermişti. İşte Hacı Bektaş Veli, bu kültürel ve dinsel ortamda yetişmiş, Arapça ve Farsça’yı kitap yazacak kadar iyi öğrenmiş, devrinde geçerli olan bütün bilgilerle donanmıştır.

Ahmed Yesevî-Hacı Bektaş Veli ilişkisine önemli bir yer ayıran Vilayetnâme Ahmed Yesevî’den övgü ve saygıyla bahsetmektedir. Ahmet Yesevî hakkında “Doksan dokuz bin Türkistan pirinin ulusu” ve “Pirlerin piri” sözleri yer almaktadır. Vilayetnamede “Ahmed Yesevî ‘Biz yokluk yurdunda eğlenmeyiz, ahirete gideriz. Var seni Rum’a saldık, Sulucakarahöyük’ü sana yurt verdik, Rum Abdallarına seni baş yaptık’ dedi. Hacı Bektaş Veli, ertesi gün, gün doğarken Ahmed Yesevî’den izin alarak yola düştü” diyerek Hacı Bektaş Veli’yi Anadolu’ya Ahmed Yesevî’nin gönderdiği belirtilmektedir.

Hacı Bektaş Veli, Nişabur’dan ne zaman ayrıldığına yanıt verebilmek için onun doğum tarihini tam olarak bilmek gerekir. Vilayetnâme, Hacı Bektaş Veli’nin doğum tarihini belirtmediği gibi, elimizde Hacı Bektaş Veli’nin doğum tarihini kesin olarak bildiren kaynak da bulunmamaktadr.

Vilayetnâme’nin ilk yaprağında Hacı Bektaş Veli’nin doğum tarihinin 606 (1209-10) olarak yazıldığı belirtilmektedir. Başta Alevi kaynakları olmak üzere bazı kaynaklar bu konuda 1241’den 1249’a kadar değişen rakamlar vermektedir. Onun 1281 yılında Anadolu’ya geldiğini, 1337 yılında vefat ettiğini (hakka yürüdüğü) yazarlarsa da bu bilgiler tarihi gerçeklere aykırı düşmektedir. Çünkü Hacı Bektaş Veli’nin on üçüncü yüzyılın ortalarında ölen Baba İlyas ile, 1260 yıllarında ölen Ahi Evren ve onu çağdaşı olan Kırşehir valisi Nureddin Caca ile Anadolu’da görüştüğü ve 1273 yılında ölen Mevlâna ile haberleştiği kesin olarak bilinmektedir.

Ayrıca Vilayetnâme’ye göre Hacı Bektaş 92 yıl ömür sürmüştür. Yine bu yazılı kaynaklara göre, Türkistan’da 40 yıl çile hayatı yaşayarak kamil insan mertebesine ulaşmıştır. Ölüm tarihi 1270-71 olarak kesinleşen Hacı Bektaş’ın 92 yıllık ömrü ile 40 yıllık çile hayatını birlikte değerlendirirsek onun 1178 yılı civarında doğup, 40 veya 42 yaşlarında Nişabur’dan ayrılmış olabileceğini söyleyebiliriz. Çünkü Nişabur, 24 Mart 1220 tarihinde Cebe ve Sübetay Noyan komutasındaki Moğol askerleri tarafından kuşatılmıştır.

Kuşatma sırasında şehri canla başla savunan Nişaburluların attığı bir okun Cengiz Han’ın damadı Tagacar’ın canını alması üzerine gazaba gelen Moğollar, Tuli komutasındaki 30 bin kişilik ilâve bir güçle 25 Mart 1221 tarihinde şehre girmişlerdir. Şehri ele geçirdikten sonra aldıkları emir üzerine şehrin bütün yapılarını yıkarak orayı tarla haline getirmişlerdir. Moğollar sağ kalan Nişaburluları şehrin dışındaki boş alana çıkarmışlar, aralarından 400 sanatkârı seçip Türkistan’a gönderdikten sonra geri kalanları kılıçtan geçirmişlerdir.Kedi, köpek dahil şehirde hiçbir canlı bırakmamışlardır.

Hacı Bektaş Veli, Nişabur’dan ayrıldıktan sonra Hac yolunu tutmuş, Necef’e ve Kerbelâ’ya uğramış, Hac göre-vini yerine getirdikten sonra üç yıl Mekke’de kalmıştır. Anadolu’ya gelirken Halep’e uğrayarak orada bulunan kutsal yerleri ziyaret etmiştir. Oradan Elbistan’da bulunan Ashab-ı Kehf’e, sonra Kayseri’ye, Kayseri’den Ürgüp’e, Ürgüp’ten de bugün Hacıbektaş olarak bilinen Suluca Karahöyük’e gelip yerleşmiştir.

Menteş ismindeki kardeşiyle birlikte Sivas’a, sonra Baba İlyas’a yani Amasya’ya, Amasya’dan Kırşehir’e, Kırşehir’den Kayseri’ye varmıştır. Hünkar’ın kardeşi Menteş, Kayseri’den Sivas’a gittiği sırada orada şehit olmuştur. Hacı Bektaş Veli de Kayseri’den Suluca Karahöyük’e gelmiştir.

Gerek Aşıkpaşa-zâde’nin verdiği bilgilere, gerekse Eflakî’nin Ariflerin Menkıbeleri adlı eserinde Hacı Bektaş Veli için söylediği, “Baba Resul’un has halifesiydi” sözüne dayanan bazı araştırmacılar, Hacı Bektaş Veli’nin, on üçüncü yüzyılın başlarında, bazılarına göre Baba İlyas, bazılarına göre de Baba İshak tarafından düzenlenen ve uzun süren Babai İsyanı na katılmıştır. Yani Hacı Bektaş Veli’nin Selçuklu yönetimi tarafından 1240 yılında Kırşehir civarında bastırılan ve elebaşları idam edilmiş olan Babaîler İsyanı nı aktif olarak katıldığını iddia etmişlerdir.

Kendisi de Türkmen babası olan Hacı Bektaş Veli’nin Baba İlyas, Baba İshak ve diğer Türkmen babalarıyla iyi ilişkiler içinde olması doğaldır. Ancak onun Babaîler İsyanı na katılmış olması zayıf bir ihtimaldir. Çünkü O, söylendiği gibi isyana katılıp canını kurtarmış olsaydı, oradan kalkıp, Suluca Karahöyük gibi her türlü saldırıya açık bir yere gelip yerleşmez, orada serbest olarak faaliyetlerine devam edemezdi. Bunun dışında Hacı Bektaş Veli’nin yaşamını ayrıntılarına kadar anlatan Vilâyetnâme’nin bu konuya kesin olarak değinmesi gerekirdi.

Hacı Bektaş Veli’nin yaşadığı dönemde Türkmen topluluklarında başlıca iki insan tipi hâkimdir: Gâzi ve Veli tipi. Bunlardan birinci gruba girenler ülkeler fethetmişler, ikinci gruptakiler ise, alınan ülkelere yerleşmeyi, yerleşik bir toplum meydana getirmeyi olanaklı kılmışlardır. İsminin sonundaki sıfattan da anlaşıldığı gibi Hacı Bektaş Veli, gazi değil veli tipine girmektedir.

Hacı Bektaş Veli, Suluca Karahöyük’e yerleştikten sonra orda bir tekke kurarak halkı eğitme ve aydınlatma faaliyetlerine devam etmiştir. Vilâyetnâme’ye göre ona bağlı 36 bin kişi vardı ve bunların 360’ı huzurunda hizmette bulunurdu. Hacı Bektaş Veli’nin halifeleri; onunla birlikte Horasan’dan Anadolu’ya gelmiş olan Sarı Saltuk Dede Rumeli’nde, Abdal Musa Sultan Elmalı’da, Karaca Ahmed Sultan İstanbul’da ve Akhisar’da, Akça Koca Akyazı’da, Barak Baba Bigadiç’te, Hızır Samut Bozok’ta Yozgat’ta, Sultan Şüca Eskişehir’de, Hacım Sultan Uşak’ta, Taktuk Emre Sakarya bölgesinde, Geyikli Baba Bursa’da inançlarının, gelişip kök salması için çalışmışlardır.

ALINTI:http://www.hacibektasvakfi.com/fix/pages.asp?id=38



HACI BEKTAŞ-I VELİ'NİN ÖLÜMÜ ÜZERİNE

Hacı Bektaş Veli’nin doğum tarihinde olduğu gibi ölüm tarihinde de görüş ayrılıkları vardır. Bektaşi kaynakları onun 1337-38 yılında öldüğünü söylerlerse de bu tarih, tarihî gerçeklerle bağdaşmamaktadır.

Onun ölüm tarihi olarak en çok kabul gören tarih 1270-71 tarihidir. Bu konuda Abdülbâki Gölpınarlı şöyle

söylüyor “Ankara Kütüphanesine Hacıbektaş’tan gelen kitaplar arasında no.132 A.I’de kayıtlı, Kaygusuz Abdal’ın hurufa ait bir risalesi ile Abdal Musa’nın “Pend ve Nasihat-nâme” adını taşıyan kısacık bir risalesini ihtiva eden ve ilk risalesinin sonundaki kayda göre 1291 ramazanının on ikisinde (1875) Sivas’ta sureti çıkarılan mecmuanın baş tarafında “Hazine-i celile’den şeref vürud eden tomar-ı kebir’de muharrer olduğu üzere tarih-i vilâdet-i şerifleri H.606 (1209-10) olarak, müddet-i ömr-i şerifleri 63 olmağla H.606 (1270-71) senesi vefat-ı şerifleri muharrer olduğundan iş bu mahalle tahrir olundu” diyor.

Babalı ayaklanması denilen 1240 isyanından üç yıl sonra, Moğol ordusu doğudan Anadolu’ya girdi. Erzincan yakınlarındaki Kösedağı bölgesinde yapılan savaşı Selçuklular yitirdiler. Fakat, kısa bir süre sonra yenenlerle yenilenler anlaştılar, Anadolu’yu birlikte yönetmeye, birlikte yağmalamaya başladılar. Anadolu için tam bir kargaşa ve yıkım dönemi başlamıştı.

Hünkâr Hacı Bektaş’ın 13. Yüzyıl’da, işte böyle bir kargaşa ortamında yaşadığı kesindir. Bunun için şu kanıtlar verilebilir:

1. Hacı Bektaş Veli, 1273 tarihinde öldüğü kesin olan Mevlana Celalettin Rumi ile çağdaştır. Bu çağdaşlığı, Mevlevi kaynakları ortaya koymaktadır. Bunlardan Ariflerin Menkıbeleri adlı Ahmet Eflaki’nin kitabı, düşmanca bir tavırla bile olsa, Hacı Bektaş Veli hakkında ilginç bilgiler verir. 1319 yılında yazılmaya başlanan bu Mevlevi kitabında, Hacı Bektaş’ın Mevlana ile çağdaş olduğu ortaya çıkar.

2. Hacı Bektaş Veli, 1263-1264 tarihlerinde Anadolu’dan Kırım’a geçen Alevi Türkmenlerin başında bulunan Sarı Saltuk’un da mürşididir. Hacı Bektaş’ın 1282’den sonra ölen Saru Saltuk’tan daha büyük veya onunla yaşdaş olması normal sayılmalıdır.

3. Hacı Bektaş; Taptuk Emre’nin Taptuk Emre de Yunus Emre’nin mürşididir. Yunus Emre’nin 1320 civarında öldüğünü biliyoruz. Yunus Emre’nin manevi gıdasını veren de Hacı Bektaş’tır. Öyleyse, Büyük Pir’in, Yunus Emre’den önce Hakka yürüdüğünü söylemek yanlış olmaz.

4. Hacı Bektaş Vilayetnamesi’nde, Hacı Bektaş’a karşı çıkan ve onun duvarı yürüttüğünü görünce teslim olan Seyyit Mahmud-i Hayrani de 1267-1268 tarihlerinde ölmüştür. Nureddin bin Caca da yine bu yüzyılda yaşamış olup, Vilayetname’de adı geçen önemli kişilerden birisidir.

5. Tapduk Emre’nin mürşidi gibi görünen hakkında net bilgiler bulunan Barak Baba da Anadolu Batınilerindendir. Kendisi 1307-1308 tarihinde Giylan’ da katledilmiştir.

6. 1275 ile 1343 yılları arasında yaşayan Ebülferec Vasıti’nin “Tıryakül Muhibbin” adlı eserinde de adı geçen Hacı Bektaş’ın 1343’ten önce ölmüş ve oldukça şöhret kazanmış olduğu anlaşılıyor. Bu kitapta da Hacı Bektaş’tan seyyit olarak ve saygıyla söz edilir.

7. En önemli kanıtlardan birisi de; Kırşehir’de bir Mevlevi tekkesi kurmuş olan Şeyh Süleyman bin Hüseyin’in vakfiyyesinden geçen “finahiyetil-Hacı Bektaş kuddıse sırruhu...” ibaresidir. 1297 tarihli bu ibarede, Hacı Bektaş’ın bu tarihte artık ölmüş olduğu anlaşılmaktadır. Kuddıse sırruhu ibaresinin, o tarihlerde sağ insanlar için de kullanıldığı görüşü, belli bir kanıta dayanmamaktadır.

Gerek Aşıkpaşazade’nin tarihinde, gerekse “Menakıbül Kudsiyye”de; Hacı Bektaş’ın Baba İlyas-ı Horasani’nin yolunda, onun ardası olduğu vurgulanır. 1240 yılında öldürülen Baba İlyas’ın ardası olacak birisinin o dönemlerde en az 30 yaşlarında olması gerekir. Bu da Hacı Bektaş için saptanılan doğum tarihinin 1209 dolayları olduğunu gösterir.

8. Osmanlı devletinin kuruluş aşamasında, Hıristiyan ailelerden alınan çocuklar Hacı Bektaş düşüncesiyle eğitilip Yeniçeri yapılıyordu. Yeniçeri askeri ile Hacı Bektaş Veli arasında bağ kurmak isteyen tarihçiler ve günümüzün yazarları, Büyük Pir’in ölüm tarihini 1337 veya 1338 gibi daha yakın zamana çekiyorlar. 14. Yüzyılın ortasında doğan Yeniçeri ordusunun kurulmasında Hacı Bektaş Veli’nin bizzat görev almış olması mümkün değildir. Ancak, onun yandaşlarından bazı dedelerin bu ordunun eğitiminde etkili oldukları gerçektir. Osmanlı yönetimi, başlangıçta Alevi-Bektaşi kesimle gayet iyi geçinmiş ve devletin geliştirilmesinde onları da kullanmıştır. Daha sonra bu ittifak bozulacak ve Yavuz Sultan Selim döneminde de toplu katliamlar başlayacaktır.

ALINTI:http://www.hacibektasvakfi.com/fix/pages.asp?id=38