www.gilaniler.org Sitesine

http://www.gilaniler.org/

Dergah Devletleri (DERGAH DEVLETLERİ)

Dergah Devletlerin  Kurumsal Yapıları  

Strabon’un çağlar öncesinden aktardığı bilgiler bize; Anti-Toros’larda ve Tokat’da bulunan ve aynı adı taşıyan her iki kadim dergah-devlette de sürekli olarak altışar binden fazla kadın-erkek derviş bulunduğunu,

Strabon, birbirlerinden uzakta kurulmuş, aynı adı taşıyan Komanalar’ın kurumsal yapılarının, yönetim biçimlerinin ve sosyal düzenlerinin benzer olduğunu kaydeder; ‘…ve diyebilirim ki burada oturanların özellikle bundan evvelki krallar zamanında, kurban törenlerinin uygulanması, kutsal inanışları ve pirlerine (ierous) karşı olan saygıları hemen hemen aynıydı’.

Strabon tarafından, ‘bir yemine uyarak daima orada yaşayan’lar olarak tarif edilenlerin, ikrar (yemin) vererek dergaha giren, dergahın her türlü hizmetini-hazırlığını gören ve dergahın geniş arazilerini işleyen talipler ve dervişler olduklarına şüphe yoktur. Benzer şekilde Alevi-Bektaşi dergahları da 1826 yılında yaşanılan yıkımdan önce; ‘yeminli yurttaş’ların kutsal bir otoritenin denetiminde, dergahın topraklarını işleyip üretim yaptıkları, komün yaşamının hakim olduğu kurumlardı.

Strabon’un kanalı ile bizlere ulaşan Komanalar’ın kurumsal yapıları ile Alevi-Bektaşi Dergahları’nın geleneksel ekonomik işleyiş şemaları birebir aynıdır. Bir örnek olarak Elmalı’daki Abdal Musa Dergahı incelendiğinde; Alevi dergahları ile ‘Komana’lar arasındaki ayırt edilemez benzerlik apaçık ortaya çıkar: On beşinci yüzyılın ünlü gezgini Evliya Çelebi, Elmalı’daki Abdal Musa Dergahı’nda, sürekli üç yüzden fazla dervişin bulunduğunu, bu dervişlerin devamlı olarak dergahta yaşadıklarını ve ibadetle ve hizmetle meşgul olduklarını yazar. Evliya Çelebi ayrıca, dergahın yiyecek ve içeceğini temin eden, dergahın malı evlerde yaşayan yüz haneden bahseder. ‘Dağ eteğinde yüz ev vardır. Abdal Musa evkafıdır. O tekkenin tamirine yiyecek ve içeceğine memurdurlar.’

Osmanlı İmparatorluğu’nun son yüzyılında II.Mahmut döneminde, Abdal Musa Dergahı kapatılarak tüm mallarına el konuldu. El konulduktan sonra alelacele ve haraç mezat satılan dergaha ait malların satış varakalarından ve dergahın ayniyat kayıtlarından; dergahın kapatıldığı 1826 yılına kadar Abdal Musa Dergahı’nda komün hayatı yaşayan çok sayıda derviş bulunduğunu, dergahın dervişler ve dergaha bağlı köylüler tarafından işlenen dokuz buçuk milyon metrekare ekilir biçilir tarım arazisi ile elli beş bin metrekare bağ ve bahçesi bulunduğunu göstermektedir. Ayrıca dergaha ait yüksek rakımlı meralarda, dervişler tarafından güdülen dergah malı hayvan sürüleri olduğu, satışı gerçekleştiren Osmanlı memurları tarafından kayda geçirilmiştir. Abdal Musa Dergahı’nın ayrıca Elmalı’da bir fırını ve dergah içinde bir şarap imalathanesi bulunmaktaydı.

Abdal Musa Dergahı, bir yeminle dergaha bağlanan ve burada komün hayatı yaşayan dervişleri, kutsal bir otoritenin yönetimini gönüllü kabul etmiş köylüleri ve kendisine ait geniş arazileri ile ‘küçük ölçekli bir Komana’ idi. Abdal Musa Dergahı, geçmişin ‘dergah-devlet’lerinin bütün özelliklerini bünyesinde barındırıyordu. Abdal Musa, kendi adı ile anılan kadim dergahı yeniden hayata geçirirken uzak geçmişin ‘dergah-devlet’ lerin kurumsal yapısına ve işleyişine özenle sadık kaldığı anlaşılmaktadır.

Anlaşılan odur ki; dört bin yıl öncesine kadar izlerini sürebildiğimiz Anadolu dergah-devletleri, bulundukları topraklarda çoğu zaman isim ve kisve değiştirerek kesintisiz bir biçimde kutsallıklarını devam ettirdiler. Helen’lerin Anadolu’ya hakim olduğu yüzyıllarda Helen isimleri takındılar. Roma çağlarında, Roma tanrı ve tanrıçalarının adlarını aldılar. Ortodoks Hristiyan mezalimine karşı ‘asıl Hristiyanlar bizleriz’ diyerek savunma yaptılar. İslam ikliminde aynı söylemi, savunma cümlesinin öznesini değiştirerek tekrarladılar. ‘Kurana kalem karıştı, İslamiyet’in kutsal kitabı değiştirildi, İslamiyet’in özü bizleriz’ dediler.

Anadolu’daki tüm Alevi-Bektaşi dergahlarının ve Alevi ocaklarının Luvi kökenli Kadim inanç merkezlerinin yanı başında olmaları, Hacı Bektaşi Veli ve Battal Gazi dergahlarında görüldüğü üzere çoğu zaman da eski dergahların fiziki temellerinin tam üzerine oturmuş olmaları, elbette ki, bir raslantı değildir.

Son yıllarda yapılan genetik araştırmalarla, Anadolu halklarının otuz beş bin yıldan beri aynı coğrafyada yaşadıkları belirlendi. Alan taramalarından toplanan örneklerin Laboratuar analizleri, Anadolu’da yaşayanların esas olarak yerli halklardan oluştuğunu ve dış göç yolu ile bu topraklara sonradan gelip yerleşenlerin bütün içindeki yüzdesinin ihmal edilebilecek kadar az olduğunu ortaya çıkardı.

Binlerce yıldan beri bu ülkenin ne insanları değiştiler, ne inanç merkezleri, ne de bu inanç merkezlerinin kurumsal yapıları. İnancın esası da değişmedi, inancın sembolü ritüeller de. Zakirlerin çaldığı bağlama da aynı kaldı, pervanelerin döndüğü semah da. Boğazköy, Alacahöyük, Ortaköy ve diğer Luvi/Hitit kentlerinde yapılan kazılar; Alevi ibadetine sesini ve ahengini veren bağlamanın bu topraklarda insanın kullandığı ilk müzik aleti olduğunu gözler önüne serdi. Boğazköy’de ortaya çıkarılan üç bin yıllık bir kabartma üzerinde tasvir edilen Luvi’lerin döndüğü semah ve Anadolu’nun Alevi köylerinde yürütülen Ayin-i cemlerde dönülen aynı semahtır.

Erdogan Çınar