www.gilaniler.org Sitesine

http://www.gilaniler.org/

Gecikmeli Öğretmen (ÖYKÜLER)

Gecikmeli Öğretmen



Köyümüz'' yedi bölükte, 1950'li yıllarda inşa edilen ilk okul; ilk dönemlerde düzenli olarak öğretmenlerin tayin edildiğini büyüklerimizce anlatılırdı. Bu öğretmenlerin en çok isminden bahsedilen de; Hasan basri bey 'di. İlk yıllarda okur yazar oranındaki yetersizliğin giderilmesinde büyük katkısı bulunan,fedakar öğretmenin yedi bölük halkın'ın sevgi güven ve sempatisini kazanması da doğaldı. Anlatımlara göre H Basri bey ; Otoriter, disiplinli ve çok yönlü yeteneğiyle şiranda öne çıkan isimlerdenmiş.Görevi boyunca köyümüzde, öğrencilerine öğretimin dışında kültür,sanat faaliyetlerinde ; Folklör ,saz,tiyatro ve halk topluluğu eşliğinde okul bahçesinde bütün hünerlerini sergileyen dönemin çalışkan ve en enerjik, malum'uydu yedi bölüklülerin.O dönem mezun olan çocukların haricinde başka okula gitme şansı olmayan büyüklerin de, okuma yazma öğrenme fırsatı doğmuştu. Böylece yedi bölük için yeni bir dönem başlamıştı artık. Her gelen yeni öğretmenin ; H basri bey gibi bekliyorlardı, yada onunla özdeşleştiriyorlardı yeni gelen öğretmenlerini.Giyim ve kuşamıyla da dikkatleri toplayan öğretmen , öğrencilerine'' farklı bir esin kaynağı armağan edebilmişti, zamanın olanaksızlıklarına rağmen. Her gelen, gideni aratır derler ya ; sonraları gelen Lorşunlu Fevzi bey de ; gideni aratmayacak karekterde ve yeteneklere sahip bir kişilikti, halkımızla kısa sürede kaynaşmayı başaran,değerli bir hemşerimizdi.Ancak; sonraki yıllarda çevre köylere yapılan yeni okullar çoğalıca;yedi bölüğe öğretmen tayını gecikmeli ve ''1 yılda hiç gelmedi öğretmen.Diğer ertesi yıl, yine kontejan da öğretmen kalmamıştı.Okulun açılış tarihinden yaklaşık 2 ay sonra İzmirden ,bir kaç kez üniversiteyi bir türlü başaramayan geçici eğitmenlik için Şuayip beyi tayin etmişlerdi yedi bölüğe.Köyümüzde çocuklar genelinde 1 yıl kayıtsız okula gönderilirdi dilleri kırılsın diye. bende 1 yıl kayıtsız dilimin kırılması için km lerce yol teptim dere okuluna. sonra kayıtlı ve 2 ye geçmiş onun heyecanını ve ; türkçede oğuz kaan masalı ile mızkacıları nasıl okuyacağımın korkusunu da, yaşamaz değildim.Gerçi yazı uzundu ama manzarası zevkli ve sevimliydi,yazının alt sağ köşesinde bir eşek resmi, eşeğin sırtında bir köpek, köpeğin sırtında bir kedi ve en üstte horuz konmuştu ötüş pozisyonunda en altakinler de kendi dilleriyle ,'' müzik çalışması yapıyorlardı bu nedenlede doğal olarak mızıkacılar dı dörtlerin ismi.Oğuz kaan masalını pek kavrayamadım uzun bir hikaye idi,altaydan demir dağlarını ateşle eriterek gelişleri yazıyordu,ve onu bütünüyle kavrayacak dil de ne yazıkki kimsede tam olarak bulunmuyordu.Öğrencilerin en büyük sıkıntısı da, '' yaşadıkları kavram kargaşası zorluğundan ibaret'ti.Geride biraktığımız bir yıllık boşluk, hafızalarımızdaki bilgilerin yarısını silmiş süpürmüştü. Soğuk bir son bahar mevsiminin , perşembe günü aşağı mahhalleden çocuk çığlıkları yankılanmaya başladı , yukarı kınık 'a doğru öğretmen gelmiş haykırışları karıştı mal davar büğürtülerine ve kanı arabalarının ardı ardına çıkardıkları zırıltılarından kimin geldiği pek fark edilemiyordu ,kapı aralıklarına kilitlermiş ''kasabacısını bekleyenlerce.Bir kaç dakika sonra yol ayrımlarına devam eden yolcuların yukarı kınığa ayrılan gurubun içinden değişik bir yabancının , olduğu gözlüklerinden fark edilmişti. Artık bütün mahhallelinin görüş menziline,iyice yaklaşıyordu Şuayip öğretmen geliyordua.Hazırlıklı öğrenciler seviniyordu, yarın okula gidecekleri saatleri iple çekiyorlardı. Köy bekçisi merhum aziz amca, kasabadan milli eğitim yetkililerinin verdiği bu canlı devlet malı,emaneti'' yukarı kınık'ın mahhalle ortasında bırakıp sırt mahhalleye doğru yoluna devam etti. Köy ortasında sağa ,sola ,garip ,garip bakan öğretmenin yanına hızla yaklaşarak,hoş geldin örtmenim deyip elini öpmeye çalıştıysam ,muvvaffak olamadım. Sonra babamın sizi davet ettiğini, ve bizde misafir olcağını anlatmayı başarabildim. Elindeki tahta bavulun kulpuna sarıldıysam 'da gücüm yetmedi,sol elindeki fileyi zar zor kopara bildim yanımda diğer onlarca meraklı çocuk la birlikte eve götürdüm .Mahhallemiz sakinleri; toplam 14 haneden oluşan küçük bir aile topluluğu idi. 4 üncü, kuşaktan 3 kardeşin torunlarıydı hane sahipleri.Bu nedenle yabancılarla dialoğun kurulması görevi babam üslenirdi.Çoğu kez köy işlerine dair ne yapılacağı tartışmalarına son sözü baba ma danışırlardı ve karara bağlanırdı. Öğretmeni konuk döşeğine oturttuktan sonra,kısa bir hoş beşin ardından sonra çaylar yemekler, ve peş, peşe gelen akraba çevresinin misafir ziyareti derken sohpetin derinliklerine dalındı gecenin ilerleyen saatleri ne rağmen ; hocadan çıt çıkmıyordu. Misafirin bu garip duruşu diğer akrabalarımızca da kısa sürede fark edildi ,ama yapılacak bir şey de yoktu. her şey zamana havale edildi bekle gör 'ün umuduna kaldı öğretmeni konuşturmak. Her keste değişik algılama,merak ve de kaygı ile kuşkular egemen oldu.Gizli fısıltılar, kulisler, yakıştırmalar, merağın tadına diyecek yoktu. Yahu bu adam öğretmen falan değil kardeşim .Adamda bi defa öğretmen sıfatı yok .Boy yol .Pos yok. En kötü sü de kardeşim dil yok.Hadi; zayıf çelimsiz ve at nalı kadar büyük gözlüklerini bir tarafa bırakın, bu adam casus ta olabilir.Yoksa durup dururken taa izmirden buraya öğretmen gönderilirmi?? Dünyada öğretmen lerin soyumu tükendi?? Bu insan ne yiyor ne içiyor ,ne de konuşuyor.Ya acından ölürse ne cevap vereceğiz karakola, telaşını sarmıştı demircileri. Ertesi gün öğretmenin kalacağı ev tasis edildi.bazı eksikleri köylüler tarafından tamamlandı. Yinede iyice alışıncaya kadar bizde kalsın dedi babam . Ne de olsa gariptir'' bu tahsilli insanlar kolay, kolay ısınamazlar bize, hem onlar şehirlidir alışkın değiller bu dağ başlarına .Baksanaz'' adam kimbilir kaç yıldır dirsek çürütmüş, başında saç kalmamış, herhalükarda derin bilgilere sahip bir insana benziyor. Konuşup gülüp, zevzekliğin ne yararı var bırakın konuşmasın ''diyenlerinde sayısı az değildi esrarengiz öğretmen için.. Öğretmenin gelişinin ikinci akşamıda gelmişti,halen kendisinden net bir cevap alınamıyordu . Mevsimin son bahar oluşu her şey tam takır, bütün kış ihtiyaçlarının depolara klerlere tıka basa doldurulmuştu. Çünkü kılıç gibi bir kış bekliyorlardı her zamanki gibi. 2 göz 1 giriş antreli fakirhanemiz1 bölümü Şuayip öğretmene tasis edilmiş ziyaretçileri orda ağırlıyorduk. Odanın içi dekor olarak yalnız 2 küçük pencereden ibaret karşı çalan meralarını seyretmeye yarayan birer dikiz aynası gibiydiler.Diğer koltuk vs gibi şeylerin o dönem esamesi dahi okunamıyordu .Tahta dan peke olarak 3 duvar U şeklinde ranza yapılark geniş döşeklerin serilebilinecek şekilde sabitleştirilmişlerdi.Evlerde kullanllan tüm malzemeler yedi bölük yerli malıydılar.Duvarda asılı gaz lambası ve idare dediğimiz şinanay ışıklandırma hacetlerının dışında her türlü malzemeyi babam kendisi imal ediyodu.Ve yine kendi el yapısı odun sobasına , bir kucak dolusu kuru meşe odunuyla girdi odaya . Sobayı doldurup kapı gediğinden nar gibi bir çırayla hemen tutuşturuverdi. Öğretmen '' odanın sağ köşesinde kalın bir yün döşeğine gömülmüş çesine bağdaş kurmuş ;sağından ,ve solundaki sıgara tüt türen iri yarı sakallı ve pos bıyıklı bu acayıp dağlıların heybetli, sıradan ras gele sohpetlerinden , sıkılmış benzi ayva rengine dönmüş, gözleri soba altlığının yanlarına fırlatılan sıgara izmaritlerinin çocuklar tarafından dişarıya kaçırılışlarına dikilmiş, öyle heykel gibi dona kalmıştı.Soba işi bittikten sonra sıgaradan uzak kapı yakınlarında bir kursiye oturup harman , çorman sohpetlerin önünü kesmenin fırsatını kolluyordu. Bu ara da metinde boş dormaz öğretmenin her kendisine bakışından cesaretlenip türkçe kitabından mızkacıları açıp; orayı okuyabileceğinin ,mesajlarını vermeye çalışıyordu.Nihayet öğretmenimin dikkatini çekmeyi başarabildim.Bir iki ,hamleden sonra öğretmen bana doğru dönüp ;işaret parmağını mızkacıların en alttaki resime bastı bu ne der gibisinden baktı gözlerime, ve cevaplamaya başladım : eşek örtmenim.sırasıyla üstteki köpeği gösterdi; yine it örtmenim, derken kedi ve horuz içinde aynı nakaratları okudum .Sonra büyüklerden aldığım azar sonucu odayı terk ettim kefçilerin sıgara yakmak için sobadan köz isteklerine koşar maşayla ikram ettikten sonra çekilir bir kuytuda beklemeye koyulurduk.Öğretmen her geçen gün birazcık dili açılıp , bir şeyler isteye biliyordu artık .Köyde tek odalı bir evi okul olarak düzeltmiş orda okuyorduk dere okulu artık kullanılamaz hale gelmişti çatı boşluğu güvercin yuvası olmuş renga renk kayapa ile değişik cins kuş türü istilasına uğramıştı. Köy halkımız ,alışık olmadığı bu ismi bir türlü doğru dürüst öğrenemediler. Şu ayıp şahap ,şahabettin ,şerafettin her kes kafasına göre takılıyordu Öğretmende alışmıştı artık ,pek fazla da önemi yoktu. Önemli olan iyi niyet değişik bir art niyetin olmadığını kendiside artık tüm ön yargıları aşıp kavraya bilmişti Şuayıp hoca..Bir yıl sonra ancak çözebildik öğretmenin halindeki garip durgunluğu.Meğer; ilk gelişinde ,Erzincandan şirana kadar yolculuğu esnasında' şiranlıların bir kaçtanesi yedi bölüğün ''kızılbaş olduğu için öğretmen atanamıyormuş ve gönderilenlerin çoğu da kızılbaşlarca pişirilip yeniliyormuş. Vay garibim seni hangi allahtan korkmaz gönderdi ayvayı yedin hocam . En iyiysi sen hiç gitmeden buradan , yol yakınıken dön yoksa yanar çıran , diye doldurulup korku yüküyle çıkagelmiş öğretmen . Bütün sıkıntısı oymuş halındeki garipliğin .Artık olan oldu zira ok yaydan çıkmış deyip; yerlerse yesinler yine de deneyeceğim inadı şuayıp öğretmeni 3 yıl yedi bölükte görev yapma şansını doğurmuş , belkide okuya bileceği üniversitede öğrenemeyeceği gerçekleri bu 3 yıl zarfında , yedi bölük ızdırap fakültesinde öğrenecekti.İnsanlığı İlgiyi misafir perverliği ve de yoksulluğu ile dostluğu Köyden ayrılışı ;yaklaşık yarm saatlik yolculamam esnasında göz yaşlarını silerek gördüm hep şahabettin hocamı. Ve güle, güle, Balkanların Arnavut göçmeni acayip insan. ?



Yazan: Metin