www.gilaniler.org Sitesine

http://www.gilaniler.org/

Şadi Aşireti hakında (2) (ŞADİ AŞİRETİ)

Şadi Aşireti hakında Araştirma(2)
KİMSOR, OKÇİYAN VE ŞADİLİ AŞİRETLERİ

SEYFİ CENGİZ
KİMSOR AŞİRETİ
Jandarma Umum Kumandanlığı’nın “Dersim” adlı yayınına göre Kimisor adı, Şadili aşiretinin ana dilinden bir kelime değil, bu aşiretin yerleştiği köylerden birinin adıdır. Şadili aşiretinin bu köye yerleşen kolu veya reislerinden biri zamanla bu köyün adıyla Kimisorlu diye bilinmiştir. Adı geçen kaynağa göre Kimisorlu adının Şadili aşiretine karşılık kullanıldığına da rastlanmaktadır (Bkz. JUK, Dersim, s. 104).
Bu aşirete mensup bazı kişilere göre Kimsor (Kumsor) adı “Kızıl başlık (lı)” (Kızılbaş) anlamına gelmektedir.

OKÇİYANLAR (OKÇULAR)
Gelenekleri ve Adları
Kendi geleneklerine göre cedleri “Okçu Yusuf” adında biridir. Yedi kardeşi ile birlikte Mevlana Celaleddin Rumi’nin babası Baha Veled eşliğinde Horasan’dan Erzincan’a gelmiştir. Baha Veled, buradan Konya’ya gittiğinde, kimisi ona eşlik ederken, Okçu Yusuf ve geri kalanı Selçuklu Alaeddin Keykubat tarafından Mazgirt’e bağlı Bağin Kalesi ile Kiğı ve havalisine muhafız olarak bırakılmışlardır. Bu aynı rivayete göre muhafızlık/yaverlik anlamlı “Okçu” adı da buradan gelmedir (Bkz. M. Sadik Yigitbaş, Kiğı).
Bu gelenek, özellikle “Okçu” adı hakkındaki açıklama bana inandırıcı gelmemektedir.
Şadililer’le İlişkileri
M. Sadık Yiğitbaş, Okçular’ın aşiret olarak Şadilliler’den sayıldıklarını ve Şadilli diye de bilindiklerini söylemektedir. O’nun yazdığına göre, Okçu Yusuf ve kardeşleri Şadilli aşiretinin reisleridir (Bkz. a.g.y).
Dersim İçi İle İlişkileri
“Kiğı” kitabının yazarı Yiğitbaş’ın Mustafa Okçuoğlu’nun anlatımına dayanarak aktardığına göre, Okçular’ın cedlerinden “Mir Ahmet” ve “Mir Davut”, “Dersim’in gerek nüfuz, gerek mezhep bakımından Kiğı ve Palu’ya doğru ilerlemesine mani olmak” için uzun süre Dersim’e karşı savaşmış, “Dersim’in tedibine” memur edilmişlerdir. Bu hizmetlerine karşılık Selçuklu ve Osmanlı hükümdarlarınca kendilerine fermanlar ve ödüller verildiği kayddedilmektedir (Bk. a.g.e., s. 253-254 ve 352-353).

ŞADİLİLER
Şadililer, ilk Kürt hanedanlıklarının kuruluşunda önemli roller oynamış sayılı Kürt aşiretlerinden biridir. Şerefname’de “Eyyuboğulları” ile ilgili kısımda, Revadiler ve Şeddadiler adı altında anılırlar. Şeref Han, cedlerinin “Şadi bin Mervan” olduğunu söylediği Eyyübileri de Şadiler’le ilişkilendirmektedir. “Şadi bin Mervan”, Selahaddin Eyyübi’nin dedesidir.
“Revadiye” aşiretinden gelen Eyyübiler’in ilk yurtları Dvin yakınındaki Revan Ovası’dır (Sahat Çukuru).
Kaynaklarda Ravadi (Şadi, Şeddadi) ve Eyyübi diye bilinen hanedanlıkların her ikisinin de Rawadi aşireti ve hanedanlığından çıktığı kayddedilir. Ravadi ise, Minorsky’nin yazdığına göre, Hadhbani (Hazbani) aşiretinin bir kabilesiydi. İran-Irak sınırındaki Banu Annaz hanedanlığının yükselişi de Minorsky’e göre “Shadhandjan Kürtleri”ne, yani Şadiler’e dayanıyordu (Bkz. V. Minorsky, EI, Annazids).
İbnül Ezrak El-Fariki’nin kaleme aldığı Farkin ve Amed Tarihi’ndeki bilgilere göre Şadiler’in Mervaniler’le yakın ilişkileri vardı. Mervani Kürtleri’nin yöneticilerinden Said Ebu Nasr bin Mervan (1010/1011-1062), Yukarı Ermenistan ve Arran’ın (Aras-Kur arası) Şadi emiri “Manuçer-oğlu Fadlun”un kızıyla evliydi. Selçuklular kendi topraklarına yaklaştığında Mervani Emiri Nasıruddevle’nin Isfahan’daki Selçuk sultanına yolladığı heyette Şeddadi (Şadi) evinden olduklarını sandığım Farkinli Ebu’l Heyca Er-Revadi ile Emir Davud bin Eşkeri El-Qertiqi (El Kartıki) de varlardı (1085). Revadi ve Qertiki (Kartıki) gibi nisbeler Şadilerle ilişkili görünürler.
Farkin ve Diyarbekir 1086/1087’de Selçuklular ve müttefikleri tarafından ele geçirildi.
Kurucusu “Muhammed bin Şaddad bin Kartu/Kartii” (“Muhammed Şaddad b. Kartu”)’nin adıyla Şadiler, mensup olduğu aşiretin adıyla da Ravadiler diye adlandırılan hanedanlık 951 yılında Tebriz ve çevresinde, yani Azerbaycan’da kuruldu. Başlangıçta Deylemli Musafiriler’e bağlı olan Ravadiler/Şeddadiler, sonraları Bizans ve Selçuklular ile ittifak kurdular.
Erken Ravadiler “El-Azdi”ünvanı kullanmışlardır. Bu ünvandan hareketle onları Azerbaycan’ın bu parçasını ilk işgal eden Yemen aşireti Azdiler’le ilişkilendirenler vardır. Bu görüşü savunanlar orijinde Arap olan bu evin giderek Kürtleştiğini öne sürerler. Bu konudaki egemen görüş, Ravadiler’in gerçekte Kürt olduğu, ama karşılıklı evlilikler yoluyla zamanla karıştığı yönündedir.
Sonraki Ravadiler “El-Kurdi” ünvanı taşımışlardır. Şadiler'in (“Banu Şaddad”) esas üsleri Dvin (Dabil) ve Gence idi. Nitekim “Muhammed bin Şaddad bin Kartii” de, ilkin Dabil emiri olarak görünmüş (951), ardından 4-5 yıl kadar fiilen Azerbaycan emirliği yapmıştır. 970 yılında O’nun yerine geçen oğlu ancak Arran bölgesinde tutunabilmiştir. Bu sıradaki Gence emiri, Muhammed bin Şaddad’ın kardeşi olduğu sanılan Fadlun adında biridir.
Kısacası, Şadiler/Ravadiler adı ve hanedanlığı daha çok Arran (Albania, Alvank) diye bilinen Kur-Aras arasındaki Gence başkentli topraklara, yani Kafkas Azerbaycanı’na referans olarak görünür. Arran’daki ana merkezler Gence, Nahçıvan, Tiflis, Derbend (Demirkapı) ve Karabağ’dı. Enc. Of Islam’ın “Banu Shaddad” maddesine göre, o tarihte bu bölgenin halkına “Lezgiler” deniliyordu.
Ravadi ve/veya Şadi hanedanlıkları Selçuk ve Moğol istilaları sırasında son buldular.
1054 yılında Selçuklu Tuğrul Azerbaycan ve Arran’da belirince Arran emiri “Ebu’l Aswar” (ölm. 1067), Tuğrul’a bağlanır. Tuğrul’un Ani üzerine seferine katılır. Bizans’tan elegeçirilen Ani, Şadiler’in bir kolunun, Gürcü kroniklerine göre “Ebulasvar”ın oğlu Manuçar (Manuça, Menuçehr)’ın yönetimine verilir (Akt. Kirzioğlu, Kars Tarihi).
Böylece sonraki tarihlerde bu hanedanlığın Gence (Arran), Ani ve Dwin olmak üzere birkaç kolundan sözedilir. Bu kollar bazı kaynaklarda Büyük Şeddadlılar (Gence kolu), Küçük Şeddadlılar (Ani kolu) ve Şeddadlılar (Divin kolu) şeklinde adlandırılır. İslami kaynaklarda Şeddadlılar, “Ravadi Kürtleri” diye tanımlanır.
Bu hanedanlığın yöneticilerinden bir bölümünün adları şöyledir: Kartuk, Şeddad, Muhammed b. Şeddad (ölm. 955), Merzban (ölm. 985), Fadlun/Fadl I (Fazl, 985-1031), Leşkeri Ali (1031-1046), Nuşirvan (1049-?), Ebu’l Esvar (Ebu’l Süvar/Şavur/Şabur, 1020-1067).
Bunlardan Ebu’l Esvar, 1064’te Selçuklu Alparslan’a bağlanarak onunla işbirliği yapmıştır. Üç oğlunun adları, Fadlun II, Ebu Nasr (1067-1105) ve Ebu Şuca Menuçehr’dir (1064-1110).
Urfalı Matthew, kendi kroniğinde, Ukayli Kureyş bin Bedran’ın yanısıra Ebu’l Uswar’ı da Malazgirt savaşında Selçuklu Alparslan’ın müttefikleri arasında saymaktadır. Ebu’l Uswar, bahsini ettiğimiz Şeddadi emiridir. Ama Matthew’in kroniğinde kronolojik hatalar vardır. Çünkü bu tarihte ne Kureyş bin Bedran ne de Ebu’l Uswar hayattadır. Malazgirt’te Selçuklular ile ittifak halinde Bizans’a karşı savaşanlar, bu ikilinin çocukları veya yakınları olmalıdır.
Bu savaşta Saltuk, Artuk, Danişmend ve Mengücek de varlardı. Dersim geleneğinin bazı parçaları bu döneme referanslar içerir. Sözgelimi geleneğin sözünü ettiği Selçuklularla evlilikler daha çok bu döneme referans gibi görünürler. Ebu’l Esvar’ın oğlu Gence Emiri Fadlun II (1067-1088), Malazgirt’te Selçuklu müttefikleri arasında sayılan, hatta esirler arasındaki Bizans imparatoru Romen Diyojeni teşhis ettiği söylenen ve Şadi adıyla referans verilen kişi olabilir.
Fadlun II öldükten sonra Arran’ın çoğu Melik Şah tarafından işgal edilir. Bağımsızlığı son bulduğu için Şaddad Evi’nin bu işgalden sonraki tarihini izlemekte güçlükler çıkmaktadır. Ama Ani kentinin 1130’a kadar genelde Şadiler’in yönetimi altında kaldığı sanılıyor. Minorsky’nin yazdığına göre, tam bu sıradadır ki (1130’lar), ünlü Selahaddin Eyyübi’nin dedesi Şadi, Dwin’den Irak’taki Tikrit’e göçetmiştir.
Hüseyin Hüsameddin’in Amasya Tarihi’nin birinci cildinde kendilerinden Amasya’nın ünlü sülalelerinden biri olarak sözedilen Şadgeldiler (Kutlu Şahlar) ile Dersim’in Şadilli aşireti arasında bir bağlantı olduğuna inanıyorum. Onlar Amasya ve çevresine Kafkasya’daki beylikleri dağıtılınca göçmüş veya göçettirilmiş olabilirler.
Amasya Tarihi’nde Amasya çıkışlı gösterilen Şadgeldiler (Amasya Beyliği), Yılmaz Öztuna’nın Devletler ve Hanedanlar adlı kitabındaki bilgilere göre merkezi Amasya olmak üzere Amasya, Merzifon ve Tokat’ta yaklaşık 53 yıl hüküm süren bir beylik kurmuşlardır.
Kutlu-Şahlar adıyla bilinen bu beyliğin (1340-1393) yöneticileri babadan oğula şu şekilde verilmektedir:
Hacı Kutlu Şah (1340?-1361): Tâcüddin Altınbaş’ın manevi oğludur.
Hacı Şâdgeldi Paşa b. Kutlu Şah (1361-1381): Amasya emiri. Hüseyin Hüsameddin ondan “Amasya hükümdarı Şemseddin Şadgeldi Paşa bin Kutlu” diye sözeder ve onun “Akçakoyunlu kabilesi/oymağı mensubu” olduğunu yazar. Kadı Burhaneddin tarafından öldürtülmüştür. Mezarı Amasya’dadır ve Şadgeldi Paşa Türbesi olarak anılmaktadır. Hüseyin Hüsameddin’e göre 1371’de Amasya hükümdarı iken ölmüştür. Onun soyundan gelenler Şadgeldiler olarak bilinmişlerdir. Amasya Tarihi’ndeki bilgilere göre onun torunlarından Şadi Bey’in kızı Saru Hatun Amasya’daki Halkalı Dede Türbesi’nde yatmaktadır.
Hüseyin Hüsameddin, Şadgeldiler sülalesinden Divitdarlı (Divitdar Ahmet Paşa’nın soyu) ve Buraklı adlarıyla bilinen iki büyük kol çıktığını ve bunların değişik ünvanlar altında varlıklarını 19. Yüzyıla kadar koruduklarını kaydetmekte ve Amasya’nın Öz Nahiyesi’nin Şeyh Şadi köyünde yaşamış “büyük velilerden Şeyh Şâdi”den sözetmektedir. Karakeçioğulları’ndan Muslihuddin Musa Bey’in onun için 1409 yılında Şeyh Şadi köyünde bir tekke ve türbe yaptırdığını söylemektedir. Hüseyin Hüsameddin, Amasya’nın Öz Nahiyesi’nde genellikle Bayındırlı, Akçakoyunlu (Akkoyunlu diye anlayın, SC), Esenli ve Karakeçili gibi “Özbeöz Türkmen aşiretleri” bulunduğunu yazmaktadır.
Fahrüddin Ahmet Paşa b. Şadgeldi (1381-1393): Amasya Tarihi’nde ondan Şadgeldi Paşazade Divitdar Ahmet Paşa olarak sözedilir. Candaroğlu Kötürüm Bayezid’in damadıydı. Kızını Kadı Burhaneddin’le nişanladı. 12 yıl Amasya ve çevresini Osmanlılar’ın Amasya sancak beyi olarak yönetti.
1393 yılında Amasya doğrudan doğruya Osmanlı devletine ilhak edildi.
Bu emirler Eretnaoğulları’na, Kadı Burhaneddin’e, 1381’den itibaren de Osmanlılar’a tabi olarak yönetmişlerdir (Bkz. Y. Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, s. 86; H. Hüsameddin, Amasya Tarihi, Ankara, 1986, sadeleştirenler: Dr. Ali Yılmaz ve Dr. Mehmet Akkuş, cilt 1, s. 45, 99, 115, 158-166, 202-203, 262-263, 280-287).
Şadiler bir dönem boyunca Karakoyunlu, daha sonra da Akkoyunlu konfederasyonu içinde yeralmışlardır. Akkoyunlu hanedanlığı yıkılınca Safevilerle ittifak içinde görünürler.
Dersim’in Kürt kökenli aşiretleri Şadililer başlığı altında toplanabilir.
Pilvenk ve Karaçor aşiretleri bile bazı çevreler tarafından Şadili veya onlarla ilişkili gibi gösterilirler. Kimisi bunlara Kimisorlular ile Okçular’ı da ilave eder.

Not:Üçüncü bölüm horasan kimin yurdu ve Tarihteki ilk Şadi şehri hakında olacak.