www.gilaniler.org Sitesine

http://www.gilaniler.org/

Xorasa kimin yurdu (3) (ŞADİ AŞİRETİ)

Şadi asireti

Xorasa kimin yurdu

Kocgirililer Genel bir kani üzerine Horasanda geldiklerini Idda ederler.
Asagidaki Arasatirma yazisi Özgür Politika gazetesinden ailinmis ve degistirilmeden aynen verilmisitir.
Yorum okuyucuya Kalmis.
Saygilarimla
Medet

ŞOREŞ REŞİ

Sabah son hazırlıkları yaparken içimde bir titremenin olduğunu hissettim. İlk defa bunu yaşıyordum, nedenini düşündüm: Ortadoğu yönetimlerinin istikrarsızlığı ve verdiği güvensizliğin titremesi idi bu.
Beş saatlik bir uçuştan sonra uçağın içerisinde bir hareketlenme gözüktü, insanların anayurtlarına yaklaşma sevincidir diye algıladım önce, kısa bir süre sonra yanıldığımı anladım: Korkunun telaşı idi bu. Özellikle de kadınların hummalı bir uğraş verdiklerini, bir çoğunun tuvaletlerin önünde kuyruğa girişini merakla seyrettim. Tuvaletten çıkanların siyah renklere büründüklerini ve üzerlerini daha fazla örttüklerini farkedince kendi kendime güldüm. Acaba bunu idareciler bilmiyor muydu? Bu iki yüzlülük nereye kadar gidecekti?
Uçaktan çıkarken birkaç kişinin kapı önünde soğuk yüzlerle çıkanlara baktığını, birilerini aradıklarını farkedince irkildim. Bana, birilerini pençeleri arasına almak için pusuda yatanlar gibi geldiÉ Gümrük polisinin Farsça sorularına Kürtçe cevap verdim; o da, bende anladık ve bir sorun çıkmadan geçtik.
Gümrük kapısının dışında, daha önce hiç görüşmediğimiz arkadaşlar beni bekliyordu. Sadece telefonda konuşmuştuk, ama 100 metre yaklaşınca içlerinden birinin ağız işaretlerinden benim ismimi telafuz ettiğini anladım ve evet anlamında başımı salladım; üçüde sevinç naraları attı.
İki odalı evlerine gittik. Odaya ayağımı basınca beni şaşırtan bir tabloyla karşılaştım: Duvarda Başkan Apo'nun kocaman bir fotoğrafı asılıydı; bir bahçede ayakta duruyordu. Sanırım Rusya'da çekilmiş bir fotoğraftı. İki yıl önce insanlar ismin telafuz etmeye korkuyordu; bu nedenle bir kısmı başkan için: "Mehdi" ismini kullanıyordu, ama bu sene yasak olmasına rağmen duvara fotoğraflar asılmıştı. Nasıl bir çağda yaşadığımızı düşündüm: Halka bu kadar mal olmuş bir liderin, bir insanın fotoğrafları neden yasaklanıyordu? Fotoğrafaları dünyanın en geniş coğrafyasında yasaklı olan başka bir lider tanımadım. Herkesin ama herkesin; M. Barzani'nin, C. Talabani'nin ve diğerlerinin resimleri yasak değildi, Abdullah Öcalan'ın resimleri ise İran yasalarında yasaktı, cezayi müeyyidesi vardı. Ama insanlar artık korkmuyordu, en azından kalplerine ve beyinlerine naylon yasaların hükmü geçmiyordu artıkÉ
Ertesi gün Xorasan Eyaletinin başkenti olan Meşhed kentine, kuyruğu yılan gibi sallanan bir uçakla uçtuk.
Kuzeyinde dağlar, güneyinde ise 'Deşti Kevır' çölü uzanıyordu. Beş milyonluk şehrin nufusu, yazın, imam Rızanın (817 de öldürüldü) türbesini ziyarete gelenler nedeniyle daha da kalabalıklaşıyor ve dayanılmaz bir hava veriyordu. 45 dereceye varan sıcak, asfaltı eritecek derecede yumuşatıyor ve yansıyan hava insanın yüzünü ateş gibi yalıyordu. Bu şehirde 400 bin Kürdün yaşadığı söyleniyor ama nekadar doğru bilemiyorum. Sıkıcı şehir havasından bir an önce kendimi Kürtlerin yaşadığı dağlara, daha doğrusu Kürtlerin 'Kara Kutusuna' atmak istiyordum. Çünkü, burası dünyaya ve Kürtlere açılmayan bir kara kutudan farksızÉ

Xorasan'ın anlamı

Doğu Kürdistan'lı tarihçi Alan: " Kürtçe de Xor: güneş, -san: da yer belirttiğinden güneğin yeri anlamındadır" (1) diyor. Yöre Kürtleri de şöyle yorumluyor: " Xor= güneş, a-san= da hûlste, yani kalkış manasındadır. Güneşin kalktığı yer anlamına gelir" (2). Her iki yorumunda yakınlığı dikkat çekici. Babil dilinde Xorri 'mağara',Sümer diline göre de Xorri 'Dağlık Memleket' anlamına gelir. Bence, bunlara eklenilecek nokta; bu ismin bir de dinsel manasının olmasıdır.Yani Zerdüşt Peygamberle olan bağlantısıdır. Tarihçiler ve din üzerine araştırma yapanlar, Proto-Kürt olan Zerdüşt Peygamberin doğduğu, yaşadığı yer ve çağ konusunda hemfikir değiller. Hatta bazı kesimler üç tane Zerdüşt'ün ayrı zaman dilimlerinde yaşadığı fikrinde. Bununla ilgili olarak Dr. S. Bilgin şu bilgiyi aktarıyor:
" İslami yazar Kazwini, müslümanların peygamberi olan Hz Muhammed'din bir hadisinde şöyle dediğini nakleder: ' Ermenistan ile Adarbaijan arasında Sabalan Dağı bulunur. Bu dağda bir peygamber gömülüdür. Bu dağın tepesinde uzun baharlar olur ve suları buz gibidir. Dağın yamaçlarındaki sıcak baharlar, halkı oraya çeker. Bu dağın tabanında yüce bir ağaç bulunur. Ağacın tabanında biten ottan dolayı hiç bir hayvan onun yakınından geçmek istemez. Yakınına geldiklerinde kaçmaya başlarlar. O nebatten yiyenler derhal ölürler. Adı geçen Sabalan dağını görmedim, ama benzer bir dağ/lar olan "Hezar Mecid" de olup bitenler çok ilgi çekici.
Kavurucu sıcağın altında, baş başa vermiş dağların üzerlerinden ve aralarından dolana dolana, sıra dağlar olan Hezar Mecid'e öğlen vardık. Bu dağlar: Afganistan dan başlayan Sefid (Paropami) sıradağlarının bir devamı olarak İran ile Türkmenistan sınırından geçer. Hatta Hazar Denizinin güneyinden Palandöken Dağlarına kadar uzanabilir. İran'ın kuzeyindeki bu sıradağlara Hezar Mecid deniliyor; sanırım üç bin metreye yakın bir yükseklişi var. Bu dağın Kuzey Doğusunda bir duvar gibi Sistan dağları uzanır. Dağlar arasındaki avuç içi kadar olan birer düzlükte de Kürtler çadır kurmuş ve yaşam mücadelesi veriyor. Bu vahşi coğrafyanın doğusuna düşen Lain/Layin mıntıkasında geçen sene bir köyün tamamı sellere kapılarak yok olmuştu.
Orada yaşayan aşiretlere Layini denilirken, güney kısmına da Reşi ve Bırıviler; batıya (Şaycan Dağı) da Qeremanlılar yerleşmiş.
Halk arasında Hezar Mecid kutsal görülüyor. Her sene kurban götürüp orada kesiyorlar. Hastalarını oraya şifa; çocuğu olmayanlar çocuk için ve orayı ağlama duvarına döndürenlere fazlasıyla rastlanıyor.
Devlette bilinçli olarak bunu teşvik ediyorÉ Halkın deyimi ile: "İmam Ali, Ruslara karşı savaşırken bu dağa gelip dinlenirmiş". Halbuki, İmam Ali'nin buraya geldiğini gösteren hiç bir tarihi kayıt ve delil bulunmuyor. Öyle ise bu kutsallık nereden kaynaklanmakta? Yukarıda aktardığımız öldürücü otun da burada bulunduğunu, yayıldığı alanın on hektarı geçmediğini ve Kürtçe isminin: "Axu" yani zehir anlamına geldiğini önemle belirtmem gerekir. Dağın etrafındaki kaynak sularında buz gibi olduğunu da yazarsam, Kazwini'nin aktarımı ile ne kadar çakıştığı görülecektir.
Yaşlıların bu konudaki görüşleri de bayağı ilginç: Heci Baruyi (67) şöyle diyor: "Bu dağda bir evliya yaşarmış eskiden. "Kanıya Mıradan" (Murat Çeşmesi) dan su içermiş . Bu çeşmeye kim bir şey atar bir dilekte bulunursa, dileği yerine gelirmiş. Yazları burada hersene panayır olurmuş; Hındistan, Afganistan, Pakistan, Kurdistan'dan insanlar buraya gelirmişÉBu Axu sadece burada yetişir; hangi canlı yese hemen oracıkta ölür. Biz eskiden hamurla karıştrıp suya atardık, balıklar yiyince hepsi ölürdü ve bizde toplardık. İçini temizledikten sonra yerdikÉ"
Hezar Mecid'in başında insanlar taşlardan çok büyük kuleler yapmışlar. Neredeyse her adım başında meterelerce yükseklikteki kuleler dikkat çekiyor. Oraya gelenlerden bunun manasını sordum. Bir kısmı: "Kutsal yer belli olsun"; bir kısmı:" Gelenek" diye yanıtladı. Ben bunların Sumer Zigurratları ile bir başlantısı olduğunu düşünüyorum. Bunun bir kanıtını Sümer yazıtlarında görmek mümkün: "Ev yapımında çok renkli taş kullanılırdı; en önemlisi de Mavi Zagina idi ki evlerin temeline ve heykellerin gözlerinde kullanılırdı. Bu taş güney Hazar Denizi ile Afganistan dan gelirdi. Bununla bağlantılı olarak Sümerlerin buradan geldiği sanılıyor.(6)" Genel olarak eldeki veriler ve yaşanan gelenekler gözönüne alındığında bu dağ/lar da Zerdüşt Peygamberin yaşadığı ve burada gömülü olduğu sonucu çıkabilir. Böyle değilse bile, Zerdüşt Peygamberin burada en azından yaşadığına dair kesin birşey iddia edilebilinir. Bunu S. Bilgin de şöyle yazıyor:" Zarathuştra dinini yaymak için gerekli ortamı ilk önceleri doğu İran da bulmuşÉ"(3). Böylece Xorasan isminin güneşle olan bağlantısı dahada fazla önem kazanıyor.
Hezar Mecid'in eteklerindeki göçebe Seyidi (Milli) aşiretine bağlı obanın çadırlarında kaldık bir-kaç gece. Yataklarda donacak kadar hava soğudu. Her sabah güneş doğmadan kendimi dışarı atıyordum. Dışarısı daha sıcaktı. Bu dağlarda en çok yorulan kadınlar tek tek kalkmaya başlardı. Kimisi kuyudan su getirmeye, kimisi hayvanları yemlemeye, kimisi misafirler için çay demlemeye ve kimiside "Meşk" in hazırlıklarını yapıyordu. İlk defa görecektim. Heycanlandım ve film çekmek için izin aldıktan sonra işe koyuldum. Bir saate yakın süren bir uğraştan sonra kar beyazlığındaki yağ süzülerek bir tabağa konuldu. Bir avuç içi dolusu kadar da bir ekmek parçasının üzerine konularak bana uzatıldı. Oysa kokusu yetiyorduÉBirde burada yapılan başka tür bir yağdan bahsetmek gerekir: Bu yayıktan çıkarılan beyaz yaş büyük bir kapta kaynatılıyor. İyice sıvılaştıktan sonra soğumaya bırakılıyor. Soğuyunca bir kısmı sarı rengini alıyor ve Kürtçe deki adı: "Rune Zer" dir. Doktorların bunu ilaç yerine hastalarına tavsiye ettiklerini söylediler..

Xorasan tarihi

Türk tarihçileri ve Türk şövenistleri arasındaki kanıya göre Xorasan Türk yurdu ve oradan gelenler de Türk. Bu sav özelliklede bizim Kürt Alevileri arasında etkili oluyor ve bu insanlarımızın çoğu kendilerini Türk zannediyor. Bu kesinlikle yanlış bir anlayış. Xorasan'ın eski bir Kürt yurdu veya bir 'Arran-Ari' yurdu olduğunu söylemek mümkün. Bununla bağlantılı olarak Afganistan'ın eski isminin Aryana, MS 300 yılında Xorasan ve 1800 lerde de Afganistan olarak değiştiğini belirtmek gerekir.
MÖ 4000 yılına ait dünya nüfusunun dağılım haritasına (4) baktığımızda Xorasan bölgesinde 200 bin kadar bir nüfüs dağılımı görülür. O zaman Kürdistan, Anadolu ve Mezopotomyadaki nüfüs oranı ise Hindistan ve Çin'den kat be kat fazla. Bu insan adacığının Türk olma ihtimali çok zayıf. Bunların Beluc, Afgan, İrani veya Kürt olması daha fazla ihtimal dahilinde. Hatta ülkesinden ve kabilesinden göçe zorlanmış olan Zerdüşt Peygamber ve onun inananları da olabilir. Bu savı " MÖ 3000 li yıllarda, şimdiki Hint ve İran halklarının ataları hala ortak bir yaşam sürdürüyorduÉ"(3) şeklindeki görüş de tasdikler niteliğinde. Yanlız ben, Hintlerin daha erken ayrıldığına inanıyorum.
" Zarathuşra aile kararıyla buradan sürgün edilmiş ve en sonunda kuzenleri olan Notarya ailesine sığınmak durumunda kalmıştır. Zarathuşra' nın tebliğ ettiği dinin en büyük destekçisi olan Viştaspa ailesi de Medya'nın Notarya mıntıkasından geri dönerek bu bölgeye yerleşti. Bu ailenin liderlerinden olan 'Tus i Nodaran' Tus şehrini kurdu." (3) Kürtlerin kurduğu bu şehrin ortasında kral veya kutsal rahiplerin içinde bulunduğu bir kale inşa edilmiş. Kalenin dört burcu hala ayakta. Kale duvarlarının etrafı su ile dolu olan bir hendek çeviriyor; şimdi yok tabi. Bu sudan sonra da, çok geniş bir alanı kaplayan ikinci bir sur çevrilmiş. Denildiğine göre bir tane daha sur varmış ama ben görmedim. Bugün, içine girilmesi yasak olan bu kaleye, orada bekçilik yapan bir Kürt'ün yardımı ile girdik. İçinde hala sır gibi duran epey bölüm var, ama en ilginç olanı: hapishane olarak bilineni ve gizli geçitti. Bence de hapishaneden çok, savaş anında kralın veya dini şahsiyetlerin saklandığı ve gerektiğinde gizli geçidi kullanarak kaçtığı bir bölüm idi. Burada da yaşlı emekçi beni şaşırttı. Bir oğlu üniversitede okuyormuş, çok bilinçli ve ulusal davadan haberi olan bir insandı. Her ne kadar bize güvenip görüşlerini açık açık söylemediysede, siyah bıyıklarının altındaki sıcak gülümsemeden kalbinin Apo için attığı belli oluyordu.
Yaşamını Xorasan dağlarının yamaçlarında geçiren yaşlı Amca Xudeda (80) şunu anlatıyor: "Kürtler Xorasan'a beş bin yıl önce geldi. Bizim cedlerimiz böyle anlatırdı. Hezar Mecid Dağlarının doruklarında, Rudşan da, onların yaptığı evler, mağaralar ve yerleşim yerleri vardır."
" Hazar Denizinin güneyindeki Hisar ve Turage tepelerindeki kazılardan MÖ 2000 yıllarına ait çıkan belgelerden Kürtlerin bu bölgede yerleşik olduğu anlaşılıyor (9)."
Kürtlerin Xorasan'a gelişi
Kürtlerin Xorasan'a gelmeleri Arap, Asur ve Deniz kavimlerinin saldırıları döneminde yaşandı. Özellikle de Arapların Kürdistan'a ve Bereketli Hilal çevresine saldırmaları sonucu Kürtlerin belli bir kısmı, bugünkü Kuzeybatı Kürdistan'a geçmek zorunda kaldı.

ŞOREŞ REŞİ

Hititler'in MÖ 1200 yılında Ege ve Akdeniz'den gelen deniz kavimleri tarafından yıkılmasından sonra da insanların dağlık bölgelere, özelikle de Xorasan'a gittiği öngörülüyor. Bugünkü Anadolu'da ve Kürdistan'ın batısında, Asur ve Deniz kavimlerinin arasında kalan Kürtler, Kafkaslar'a ve Xorasan'a gitti. Ben bunu, birinci göç olarak tanımlıyorum.
M.Ö 843'ten kalma bir Asur tabletinde Kırmanşah sakinlerine Aryanlar denilmekte. Aryanlar buraya M.Ö 900'lerde Herat ve Meşhed Serans geçidinden gelmişler (5). İlk göçten bir kısmının tekrar döndüğü düşünebilinir. Med İmp. (MÖ 712- 550) döneminde de Kürtlerin burada olduğu biliniyor. Taberi, şunu aktarıyor: "Halife Ömer ile biri arasında şöyle bir diyalog geçer: Ömer: 'Keşke bizimle Xorasan arasında ateşten bir deniz olsaydı', der. Diğeri, bunun nedenini sorar. O da; 'Oradaki halk (Türk) bizim üzerimize geleceğine yöredeki halkın (Kürt) üzerine gider' (3)." der.
Bu da Kürtlerin orada Müslümanlığın yayılmasından önce de yerleşik olduğunu gösterir. Buradaki Kürt ve Fars halkları, 720'ye kadar Araplara karşı direndi. Bu halklar Ömer ve Emeviler'den sınırsız bir zulüm gördü. Bu nedenle, özellikle de Kürtlerin bir kısmı Hindistan'a, bir kısmı da Sibirya içlerine kaçtı.
İbn Xurdad, Xorasan'daki hükümdarların bir listesini verir ve onların ününden bahseder. "Xorasan prensi Baraz-Bandeh, Herat prensi Buşanc ve Badgise'dir. Bunlar "Barazan" ünvanını kullanıyordu." Bunun yorumlanması, üç şekilde olabilir:
a- Bugünkü Kürtçe'de de Bırez=Sayın, hitaplarda özel isimlerden önce kullanılır.
b- Berz= Büyük anlamında kullanılır.
c- Berazi aşiretinden geliyor olabilirler, çünkü bölgede hala Berazi aşiretinin bir bölümü yaşıyor.
Kürtlerin ve Farsların doğal korunma kalesi durumundaki Xorasan'ı, İslam orduları milyonlarca insanı katlettikten sonra alabildi. Çünkü Xorasan, Zerdüşt dininin, ilmin, müziğin ve felsefenin dünyaya yayıldığı önemli merkezlerden biriydi. İmam Ali dönemindeki bir isyanı Halid bin Kurra bastırır. Muaviye dönemindeki isyanı da ateş ve kanla Abdurrahman Bin Semure bastırdı.

Eba Muslim Xorasani

M.S. 715 yılında da Kuteybe Bin Muslim ortalığı kasıp kavurdu. Eba Muslim Xorasani de 745'te Xorasan'a gelir. Suriye'den geldiği için Arap olduğu iddia edilir, ama tarihi belgeler Eba'nın bir Azerbeycan Kürdü olduğunu bize gösteriyor. Bir de o dönem Suriye'nin önemli bir bölümünün Kürtlerin elinde olduğunu hatırlatmak gerekir. Eba M. Xorasani (M.S. 718-755), neredeyse Xorasan'ın ve oradaki Kürtlerin bir kahramanlık sembolü. Onun gücü ve cesareti oradaki insanların yüreğine işlenmiş. Bu Kürt kahramanı hakkında çok rivayet olduğunu hatırlatarak, Abbasi Şairi Ebu Delama'nın onun için yazdığını aktarmakla yetinelim:

Ey Ebu Mucrim (Mêrkuj)!
(Ey katil Eba)

Te xwest îxanetê li Mansur bikî
(Sen Mansur'a ihanet etmek istedin)
Kalikên te Kurd jê xayin bûn
(Senin Kürt ataların da hain idi)
Te ez bi kuştine tirsandi didam
(Sen, beni öldürmekle korkutuyordun)
Lê, şerê mezin tu bi destên xwe
parçê kir(10).
(Ama, büyük savaş seni kendi ellerinle parçaladı)
Eba'nın öncülüğündeki 24 Kürt aşireti Xorasan'dan Kerkük, Erbil ve Batı'ya doğru gelerek Emevi güçleriyle çarpıştı ve sonuçta Abbasiler'in iktidara gelmesi sağlandı. Abbasiler döneminde Kürtler sınırlı da olsa bir rahatlama dönemi yaşadı ve onlarca beylik meydana geldi.
Ama Eba Muslim'in 754'te Ebu Cafer Mansuri tarafından katledilmesi üzerine, Xorasan'daki Kürtler yine ayaklandı ve güneye giden 24 aşiret Abbasiler'e karşı üç ay savaştı.
Eba'nın intikamını almak için savaşan bu 24 aşiret yenilerek Mardin, Urfa, Malatya, Maraş ve Halep mıntıkasına çekilmek zorunda kalır. 1164 yılına kadar bu bölge ile Hama ve Humus arasında kalırlar. Bunların büyük bir çoğunluğu daha sonraları (1165) İç Anadolu bölgesine yerleşecektir.
Xorasan'da kalanlar da milyonlarca kayıp verdikten sonra Abbasilerin eliyle Samsun-Canik'ten Adana'ya kadar olan bölgede Müslümanlarla Hıristiyanlar arasındaki sınıra serpiştirilerek, İslamın kalkanı görevi verildi. Bunu, dönüş aşaması olarak adlandırabiliriz. Harun el-Reşit (786-809) döneminde Badıllı (125 aşiret), Şadi(18500 hane) ve Reşi (bu isim kesin değil, 75 aşiret) aşiret konfedarasyonları Kandahar, Mazenderan, Xorasan ve Secistan'dan getirilerek: Samsun-Canik ile Kayseri ve Adana-Sis arasında Bizanslılara karşı yerleştirildi (15).
Türkler, 1040 yılında Xorasan'a geldi (7). Rey şehrini tahrip ettikten sonra Kazvin'e geçtiler, ama orayı alamadılar. Ermenistan'a saldırdılar. Bu dönem, Kürt aşiretleri birleşerek Oğuzları yendi ve onları Azerbeycan'dan attı. Oğuzlar Xorasan'a dönerek Tuz şehrinden 100 bin, köylerden de 20 bin insan öldürdü; 150 bin kişi de esir alındı. Bu dönemde büyük bir Kürt nüfusunun Anadolu'ya geldiği biliniyor.
Timur ilk olarak Xorasan'a geldiğinde, Tus şehrini yerle bir etti ve tarihi kaynaklar, Timur'un orada Kürtlerle karşılaştığını ve onların ayakta develeri yüklemelerine hayran kalarak, bu dev yapılı insanları emrine almak isteğini, aktarır.
W. Ivanow: " 1245-1389 de Herat'ın güneyindeki dağlarda "Kürt" isimli bir hanedan vardı " (16) diyor. Böylece Xorasan'ın bir Kürt yurdu olduğuna dair verileri arttırmak mümkün.

Şirvan, Bojnurd ve Qoçan

İkinci geziden sonra Meşhed'e döndük. Bir hafta sonra banyo ve ayna yüzü görüyorduk. Yüzüm yanmış, kızarmış ve kavlanmıştı, daha doğrusu yanmıştı. Ama hiç şikayetçi değildim. Bu koca şehirde fazla kalmak istemiyordum ve yol arkadaşımı (rehber) üçüncü hedefimize bir an önce razı etmek istiyordum. Xorasan Eyaleti'nin doğusunu tamamlamış, bu sefer de batı ve orta kesimlerine gidecektik.
Eyaletin Kürt şehirleri doğudan batıya doğru şöyle sıralanır: Kelat, Çınaran, Deregez, Koçan, Şirvan, Bojnurd ve güneyde Sebzıvar ile Esferayn. Son ikisi hariç, diğer şehirlerin çoğunluğu Kürt. Bojnurd şehrinin 120 bin kadar nüfusu var ve bunun 100 bininin Kürt olduğu söylendi. Şadi aşiretinin kurduğu bir şehir. Bilindiği gibi bugün; Suriye, Batı Kürdistan, Konya, Kafkaslar'a dağılan bu aşiretler konfederasyonu, Xorasan Kürtlerinin de önemli bir bölümünü meydana getirir. Xorasan'da bu isim altında toplanmış 23 aşiret bulunuyor.
Bunlar ne zaman ve nasıl buraya geldi? Bu konuda en büyük emek veren yazar Kelimullah Tewehhudi ile iki sene önceki sohbetimizde kendisi; "Kürtlerin Xorasan'a geliş tarihini kitaplarımda yanlış yazdım; kitapların yeni baskısında bunu düzelttim" diyordu. Bu sene kaç defa girişimde bulunduysak da kendisi ile görüşme olanağını bulamadım. Tabii beni çok üzen bir olayı da yazmadan edemiyorum. Evine gittiğimizde sıcak kanlı, misafirperver kızı bizi karşıladı. "Ben Kürtçe sadece, 'Zor spas' demesini bilirim" dedi. Biz Farsça konuştuk. Bu kadar emek vermiş bir yazarın çocuklarına Kürtçe öğretmemesini eleştirmemek elde değil. Böylece, orada kendisini: "Klasik çizgide, kendi popülaritesi için uğraşan biri..." olmakla suçlayan gençlerin düşünceleri üzerinde saatlerce düşündüm. Acı veriyorduÉ
Kelimullah Tewehhudi, Kürtlerin 1628-30 arası Xorasan'a gittiğini (14) yazıyor. Ama kendisi de yanıldığını kabul ediyor. Bilindiği üzere Kürtler, Osmanlılar ile Safeviler arasındaki çekişmelerden, savaşlardan çok çekti. Özellikle de 1500'lerden sonra bu mücadele, dini bir çekişmeye büründükçe kuzeyden güneye kadar aradaki Kürtler zarar gördü. Bu çalkantılı dönemin 1590 yılında Osmalılar ile Safeviler arasında bir anlaşma sağlandı. Buna göre Azerbeycan, Gurcîstan, Ermenistan, Şehrî Zur ile Lorıstan ve Hemedan Osmanlılara geçti. Bu dönemde genişleyen Osmanlı devletinin halk üzerindeki baskı ve sömürü politikası da şiddetlenmişti. Halk bir yandan göç etti, bir yandan da Celali isyanları başladı. Aynı zamanda Abbas da batıdaki Kürtleri Xorasan'a sürmeye başladı.
Xorasan'a Kürtlerin birkaç defa gidip geldiğini yazmaya çalıştık. Ama bir daha dönmemek üzere olan gidişlerin ilki 1490-1500 yıllarında görülüyor. Bu dönem Qeremanlı aşireti, Kürt asıllı Şah İsmail'le gider. Qeremanlılar bugün de Xorasan'da çok kalabalık ve belki de en az asimile olanlar. Bir kısmı da hala göçebe. Büyük bir bölümü Aşxane İlçesi'nin dağlık kesimlerinde bulunan bu aşiretin yanına giderek insanlarıyla konuştuk. Şah İsmail'in bugün sürgünde yaşayan Kürtler üzerinde büyük bir dini tesiri olduğunu biliyoruz. Şah'ın ordusunun % 80'ini Kürtler oluşturuyordu (17).
İkinci büyük göç Şah Abbas( 1587-1628) döneminde gerçekleşir. Şah Abbas 1593'te Kürt ileri gelenleri ile bir toplantı yapar, iki devlet arasında sıkışan Kürtler-Çemişgezek Konfedarasyonu, Şah'ın oyununa gelerek Xwar-Weramin (Bugün Tahran'ın güney mahallleri) mıntıkasına gitmeye razı olurlar.
Bu görüşmeyi B. Şucai 1597 yılında, bir sene sonra göçün ve 1601'de Xorasan'a gidişlerin olduğunu ileri sürüyor (18) . Safeviler döneminde yaşanan Özbek ve Türkmen akınlarını durdurmak için Kürtler kalkan olarak düşünülmüş. Bunda gerçekten de başarılı olmuşlar, çünkü Kürtler bütün yabancı akınları durdurarak püskürtmüşler. Oraya da yerleşerek bu bölgenin İran topraklarında kalmasını sağlamışlar.
Kürtlerin Xorasan'da kurduğu ilk şehir Şirvan. Bu ismin Anavatan'dan götürüldüğüne şüphe yok. Daha sonra 55 km daha doğuya giderek Xabûşan (Bugünkü Qoçan) şehrini kurdular.
Şadi konfedarasyonu da Bojnurd şehrini kurarak yerleşir. Bojnurd'da Şadilerin kurduğu bir saray var. İsmi: "Neynıkxane" dir, yani aynalı oda deniliyor ve tam bir devlet sarayı gibi. Şu an müzeye çevrilmiş bir hali var, ama Kürtlerin medeniyete katkısını, zerafet, beceri ve devlet kültürünü burada görmek mümkün. Olanağı olanların burayı mutlaka görmesi gerek. İçinde hükümet kararlarının alındığı, misafirlerin ağırlandığı ve her beyin resminin asılı olduğu odanın her tarafı ayna. Ortasındaki bir camekanda kadınların takılarından tut, süslenme-roj eşyalarına kadar bir sürü tarihi eser var. Bu binanın yakınında da eski bir Şadi hastanesi var. Tamiri yapılıyordu; bir görevliden izin alarak içeri girdik. Çıkışta, yeni hastahanenin müdürü tarafından sorguya çekildik: kimdik, niçin gelmiştik, kimden izin almıştık, isim ve adreslerimiz vs. polis sorgusundan beterdi.
Güzelim Şirvan, Qoçan, Bojnurd, Aşxane ve diğer şehirleri gezerken, gözlerim hep bir Kürt Beyi'nin veya kahramanın heykelini aradı. Ama nerede? Bu kadar nankörlük hiçbir kitaba sığmaz; varlıklarını borçlu oldukları Kürtlerden bir iz bırakmamak için ellerinden ne geldiyse yapıyorlar...
'Başkan APO'yu nasıl yalnız bırakırız'
Ama gençler kararlı: Ulusal Demokratik Hareket'in mücadeleci ruhunu ve ideolojisini bilince çıkaran gençler: "Biz Ulusal isteklerimizi yazılı olarak devlete bildirdik, eğer yerine getirilmezse biz içinde gerilla savaşı da olmak üzere her türlü eyleme hazırız. En azından 200 genç toplar, dünyanın gözü önünde Kuzey Kurdistan'a geçeriz!.." diyorlardı.
Şirvan'a bağlı 'Palıken Jorin' köyünden Eli isimli bir şahısla tanıştık. Bana Apo'nun durumunu ve ne zaman bırakılacağını sordu. Ben yanıt vermeye çalışırken, kendisi fikrini gözlerinin içi gülerek şöyle anlatıyordu: "Ben diyorum buradan 20 tane genç oraya gidelim, gerekirse ölürüz de, ama Başkanı nasıl yalnız bırakabilirizÉ" Buna yürekten inandığını gördüm.
Xorasan'da 110-120 aşiret bulunuyor. Buradaki en büyük aşiretler: Şadi, Keyvan, Qereçorlu, Qereman, Milan, Celali, Şexemiri, Laini, Zaxuri, Sevıka, Badılli, Topkan, Omeri (Emari) ve Reşi.
Xorasan'ın kıraç dağlarında yaşayan: Lawinler
Sabah Meşhed'den yönümüzü Kelat'a/Kelata Nadır vererek yola çıktık. Kuzeye doğru ilerlerdikçe dağlar yükseliyordu. Kıraç dağların arasındaki alanlarda Kürtler yaşıyordu. Bazı köylerin tamamen boşaldığını gördüm. Belli ki kuraklığın sonucu. Bazılarında da çok az insan vardı. Bu bölgedeki insanların ilk göze çarpan özelliği kadınların kırmızı Kürt giysileriyle dolaşmalarıydı. Diğer bölgelerde sadece düğünlerde, bayramlarda veya yaylaya giderken giyilen milli kıyafetler burada günlük olarak kullanılıyordu. Bir de, kırmızı renk çok belirgin ve giysiler diğer bölgelere göre daha uzun.
Bölgede yaşayan aşiretlerin ismi Lain-i olarak geçiyor. Bunların ülkedeki bağlantıları kimler olabilir düşüncesiyle halka bu aşiretin başka isminin olup olmadığını sordum. Ama hep 'Lain' yanıtını aldım. Buradaki Kürtler'i diğer alanlardakilerden ayıran dilsel fark ise sadece buradakilerin hepsi için giştık; diğer bölgedekilerin ise kulli kelimesini kullanması idi.
Ekrem İzi'nin aktardığına göre, Adıyaman'ın Sincik İlçesine bağlı Lain (Bugünkü Alacık Köyü) bölgesine ait Osmanlı belgelerinde kayıtlara rastlanmakta. "1519'da Lain'de beş hane, bir bekar var; 1524 de 7 hane; 1530 11 hane, 1 bekar; 1547 de 12 hane 2 bekar" (11) Bu iki bölgenin birbiriyle bir bağlantısı olduğu kesin Yavuz Selim'in katliamlarından kaçan halkın bu ismi kendisiyle götürdüğü düşünülebilinir.
Kürt Dağı çevresindeki Kürtler tarafından söylenen "Yar Meyro Meyremine" de şöyle bir kıta geçer:
"Yarî Meyro Meyreminê
Devi dostê, dilî çirûkê
Bi min re xayînê
Dosta kekê Evdîlwehîde Lawînê
Nîşandarê mertînêÉ(12)"
Burada geçen E. Lawine'nin Lain olduğuna inanıyorum. Eski ismin Lawin olduğu ve bunun değişerek Lain/layin'e dönüştüğü ihtimali de kuvvetli. Hatta daha da derine gidersek: "Adıyaman'da, Ari olan Luwiler MÖ 857 de Kummuh devletini kurdu ve bu devlat Asurlarla savaşıyordu (13)" bilgisi ile beraber bunun aynı kaynaktan gelen bir isim olduğu kuvvetli bir ihtimal.
Lain köylerini gezerken dikkatimi dağların tepesindeki su izleri çekti. Bu kadar yüksek olan dağların tepesine kadar suyun çıkması ve orada iz bırakması inanılacak bir durum değil! Dünya yüzeyinden zaten yüksek olan Xorasan'da daha da yüksek olan Lain veya Hezar Mecit sıradağlarının tepesindeki suların izini yerlilere sordum, ama bir yanıt alamadım. Nuh Tufanı'nı düşündüm, acaba burada mı oldu, diye. Sonunda Herodot'un yazdıkları aklıma geldi: "Asya'da bir ova var. Her yanı bir dağla çevrilmiş ve dağın beş boğazı var; bu ova eskiden Khorasanlılar'ındı; Hyrkanialılar'ın, Parthialılar'ın, Sarangialılar'ın ve Thamanaeililer'in ülkelerine sınır düşüyordu, ama şimdi buraları İranlılarındır ve büyük kralın (Dariyus-ben) mülküdür. Dağdan Akes adındaki ırmak çıkar, beş kola ayrılır ve bu ülkelerin topraklarını sulardı. Kral bu boğazları kapattı ve suyu ovaya saldı. Komşu ülkeler susuz kalınca gelip yalvardılar. O da haraç alarak suyu veriyorduÉ"(8).
Lain Kürtleri çok sempatik, sıcak kanlı ve misafirperver. Yaşlıların başında sarı renkli sarıklar var. Bunların eskiden Kürdistan ve İç Anadolu'daki Kürtler tarafından da kullanıldığını hatırladım. Buradaki insanların 100-120 yıl yaşadığını da çok duydum.
Lain Köyleri, Hezar Mecid dağlarına kadar uzanan vadinin iki tarafına serpilmiş. Vadinin iki tarafı da çok yüksek dağlarla çevrili, tepelerinde mağaralar var ve bunların hayvan barınağı olarak kullanıldığını gördüm. Köyler bu dağların arasındaki ufak düzlüklerde kurulmuş. Vadinin içindeki düzlüklere de pirinç ekilmiş, meyve ağaçları ve başlar bulunuyor. Halkın geçim kaynağı bunlar ve hayvancılık. Bu köylerden biri olan Lain'de öğle yemeği yedik. En çok bulunan yemek ise pirinç pilavı ve et. Bu seferki et bir dağ keçisine aitti.
Lezzetine diyecek yoktu, ama bu güzel hayvanların soyunun tüketilmesine de insan acıyorduÉ
Xorasan'da 2 milyon Kürt yaşıyor
Tewehhudi: "Kürtler Xorasan'a geldiklerinde 45 bin aile veya 225 bin nüfusları vardı" diyor. Bazı kaynaklarda bu, 15-50 bin aile ve 1.900.000 nüfus olarak geçer. Benim gözlemlerime göre nüfusun 1.5-2 milyon arası olduğu daha gerçekçi.

ŞOREŞ REŞİ

Xorasan'a gelişten sonra, özellikle de savaşlarda ve Nadir Şah (1688-1747) zamanında Kürtler çok büyük zararlar gördü. Bugün buradaki Kürtlerin sayılarını belirten herhangi bir resmi belge yok. Yazarlar: bunun birbuçuk ile iki milyon arası; gençler de üç milyon Kürdün yaşadığı kanısında. Bugün 1600 köyün de Kürt olduğu biliniyor.
Med'lerden Ulusal, demokratik harekete
Kürtlerin dünya coğrafyasında hakimiyet kurdukları en geniş alan, Medler döneminde yaşandı. Kızılırmak'tan Hindistan'a kadar olan coğrafya, Kürtlerin hakimiyeti altındaydı. Medlerin 2550 yıl önce yıkılmasından bu yana Kürtler; siyasi, askeri, fikri ve ruhi olarak ne yazık ki biraraya gelemedi. Ama Ulusal Kurtuluş Hareketi ve onun Önderi'nin bu sınırları ilk defa aştığını görmek gerekir. Bugün, yerkürenin doğusu olarak Kürtlerin yaşadığı en ücra nokta olan Xorasan'da, gençlerin ve insanların kalbi APO için atıyor. O'nun fikir ve hedeflerini yüreklerine işlemişlerse, bu Kürtlerin en büyük kazancıdır. Değişik coğrafyalarda yaşayan, belki de birbirini görmeyen bu insanlarda ulusal ruh ve bilinç yaratmak, her babayiğidin harcı değil. Bunu propoganda veya methetmek için yazmıyorum. Elimden geldiğince de oradaki insanların duygularını azaltarak yazıyorum. Ama okurun şunu bilmesini istiyorum ki, ben bu duyguların üçte birini ancak yazıyorum. Evet, Xorasan gençleri gerillaya katılmaya can atıyor. Şimdiye kadar onlarca kişi gerillaya katılmış.
Ben oradayken bir grubun yolun kapalı olması nedeniyle geri döndüğünü söylediler. Mücadeleci ruhu almış olan bu gençler, artık yüksek okullarda Kürtçe ders verebiliyor, Latince öğreniyor ve Apo'nun kitapları üzerinde tartışmalar yapıyor. Qoçan'da yeni açılan bir Kürt kültür merkezini ziyaret ederken Reşi aşiretinden olan ve Belucistan'ın bir üniversitesinde öğretim görevlisi olan biri ile tanıştım. Adamdaki Apo sevgisi kelimelerle anlatılacak gibi değil. Kılcal damarlar gibi, bu milletin en ince noktasına kadar ulaşmış olan bu sevgi karşısında, herkesin şapka çıkarması gerekir.

Dil
Xorasan Kürtlerinin yüzde 95'i Kurmanci konuşuyor. Çok az bir bölümünü Lori ve Hewramanice'yi konuşuyor. Ama konuşulan dilin Farsça'nın çok etkisinde kaldığı bir gerçek. Bu konu üzerine araştırmalarda bulunan Eli Mehru, Xorasan Kürtçesi'nin % 40'ının yabancı dillerin etkisinde kaldığını ve topladığı 30.000 kelimenin 4-5 bininin de Türkçe olduğunu söylüyor. Tabi ki Xorasan'da konşulan dille, İç Anadolu'da konuşulan dilin birbirine çok yakın olduğunu belirtmek gerekir.
Sanat ve edebiyat
Xorasan Kürtleri müziksiz yaşayamaz. Müziği bu kadar seven bir topluluk bulamasınız. Son zamanlarda müzik yapan sanatçılar arasında da bir ayrışmanın olduğunu görmek mümkün. Birinci takıma 'lümpenler' demek doğru olur sanırım. Bunlar Kürt müziğini bozarak para kazanmaya ve popüler olmaya çalışanlar. İkinci grup ise 'devrimci grup' olarak adlandırmak doğru olur sanırım. Bu grubun başını Amman Kurdıstani( Baxcıxı) çekiyor. Müziğe ulusal bir ruh veriyor ve müziğin ulusal şekillenmede iyi bir araç olması gerektiğini düşünüyor. Bunlar Anavatan'da çalınan müzik parçalarını biraz değiştirerek okumaya çalışıyor. Bunun nedenini de şöyle açıklıyorlar: Kürdistan'daki müziğin anlaşılması, ulusal ruhun gelişmesi için kendilerine 'köprü' misyonunu biçiyorlar. Bu arada en beğenilen sanatçıların da: Rotinda, Diyar, Ciwan Haco, Şemdin, Canê ve Beser olduğunu yazmam gerekir. Bir şahıs bana iki mektup vererek birini Canê, birini de Beser Şahin'e vermemi istedi. Ben mektupları hala ulaştıramadım.
Dutar, qoşme, flüt, keman ve erbana başlıca enstrümanlar. Saz fazla bilinmiyor. Dutar saza benzese de aynı değil. Çoğu evde bir kaç dutarın olduğu söylenebilinir. Bölgedeki insanlar bunları kendileri yapıyor. Aşxane'de oturan, dutar ustası ve şair Gul Eli Ezizi benim hangi aşiretten olduğumu sordu. Tesadüf aynı aşiretten çıkınca, bana zorla bir dutar hediye etti.
Edebiyat alanında bir gelişme gözleyemedim. Ama çok zengin bir sözlü kültürün olduğunu görmek mümkün. Eski türkülerde vatan hasretini görmek te mümkün. Örneğin; 1949 yılında İbrahim Keffaş, şöyle okumuş:
"Çîyayên ser me Erziru mê (Üzerîmîzde Erzurum dağları)
We cengel û gul û tove
(Üzeri gül, ler ve tohum dolu)
Heft salin ez we pê çûme(20) (Yedi senedir ben gurbetteyim)"
Bir elin parmakları kadar sayıları az şair bulunuyor. Bunların çoğu ile konuştum. Çoğunun evinde başkanın ve şehitlerin resimleri vardı. Çoğu da Apo ve gerilla üzerine şiirler yazmıştı. Bunlardan bazıları şunlar:
* Hiwa Sipahi (İki şiir kitabı basılmış),
* Huseyin, Heval Apo,
* Mehdi R (bir kitap),
* İsmail ve Gulan.
Bunlardan İsmail, Vatan'a hasretini şöyle dile getiriyor:
Sorgula li ser jorî min
her bijî
Son dixwe Dîyabekir û
Agirî
Hestirên bê warî .av ve
kirin
Rojek bime terim ser
warên xwe
Holdigrim ji tacîran
parê xwe
Besê bê warî, besê
bê şunî"
Apo için de şunları
okuyor:

Bahar hat ku tu tunebûyî
Wê bîrê te gul dayê
Dilanî seva te gurse gurz
Navî te pirsdikin kanî
Ke tu hilgirtî ji çîyan
Malik li Kurdan danî
Herdî bi wê panatiyê
Qeyret nekir te dagrê
Lehnet li wê bê wariya
Ke heqê me kiriyê pari
Tu ne firrî, ne erde jî
şaxa xwe bê hêlîn kirin
Geryayî geryayî Apo can
Derdê te gîştik dîn kirin
Derdî ji te dûr Apo can
Bune dilî ku dilerizinî
Avrû daye ji me tarîxê
Em ji tarîxê dizinî
Wan baharên bê
heşin manî

Gilan
Xorasan'daki günlerimizin sonuna gelmiştik, hedeflerimin % 70'ini gerçekleştirdiğimi söyleyebilirim. Son bir kaç günümü de Emarlı-Amari-Omeri'ye ayırmak istiyordum. Oradaki Kürtleri çok merak ediyordum. Rey (Tahran)'dan yola çıktık; Qazvin'e oradan da Hazar Denizi'nin güneyine düşen Raşt'a gidecektik; 300 km yakın bir mesafe. Yukarı doğru çıktıkça dağların yükseldiğini gördük. Çoğu yerde sis kaplamıştı dağların başını. Reşt şehrinin ismini Reşi aşiretinden aldığını düşündüm yol boyunca. Tarihi kayıtlarda bu ismin nereden geldiğini bulamadım, ama benim kanım bu. Çünkü burası eski bir Kürt yurdu ve Reşilerin burada kaldığı biliniyor. Bu bölgede 100 kadar Lek ve o kadar da Hewraman köyünün de olduğunu öğrendim, ama gitme fırsatım olmadı. Lek'ler ile Haymana'daki Şexbızınların da (40 yakın köy) aynı olduğunu belirtmek gerekir. Çünkü Şexbızınlar da biz Lek'iz derler.
Buraya Kürtlerin son olarak getirilmesi ise Nadir Şah dönemine denk geliyor. Şah, Osmanlı-Rus sınırına Ruslara karşı beş bin aile yerleştirilirken, iki bin Omeranlı aile de (60 köy) Qoçan'dan (1730) Gilan'a sürgün edilir. Ve bunların Rusları kırdığını söylediler. Qazvin'e de Omerli, Bahadırlı ve Bisanlı gibi aşiretler bulunup, bunların da Nadir Şah döneminde Xorasan'dan buraya getirildikleri biliniyor.
1990'da meydana gelen depremde yıkılan köylerin bir kısmı birleştirilmiş, çünkü köyleri kuracak bir düzlük bulmak mümkün değil. Dağların da fazla sağlam olmadığı depremden kalan izlerden belli. Çünkü bazı dağların yarıdan aşağıya çöktüğünü gördüm.
Çok dağlık olan bölgede yaşayan Emari (=Omeri) Kürtlerinin durumu pek içaçıcı değil.
Dillerine, Taliş ve Fars dilleri fazlasıyla karışmış. Bir önlem alınmaz ise bunların yakın zamanda asimile olmaları mümkün.

Ekonomik durum

Ekonomik durumun çok kötü olduğunu belirtmek gerekir. Bazı insanlar Tahran'a çalışmaya gidiyor. Avrupa ve Amerika'ya gidenler çok az. Bu nedenle dışarıdan ekonominin bir girdisi yok. Bunun yanında devletin bir yatırımı da fazla yok. Sadece son yıllarda Japonların Şirvan'da yaptığı bir Bio-kimya fabrikası mevcut. Onun dışındaki başlıca geçim kaynakları: Taksicilik, hayvancılık, kilim yapımı, başçılık gibi fazla geliri olmayan sektörler.
Bu geri kalmışlık -ki kişi başına düşen ulusal gelir bu bölgede 100 doları geçmez- ve ekonomik buhran, insanları yeni arayışlara itmiş. Afganistan'dan getirilen esrar neredeyse dükkanlarda satılacak hale gelmiş. Anlatılanlara göre, bazı köylerde müptela olanların oranı % 80. Buna benzer korkunç rakamları sıkça duymak maalesef mümkün. Her ne kadar devlet yasak diyorsa da küçük partilere ses çıkarmadığı anlaşılıyor. Ama anlatılanlara göre, birkaç sene önce dört Kürt, dört tonu Urmiye'ye götürmek isterken yakalanıyor ve devlet bunları idam ediyor. Bunun dışında hiç bir önlem görmedim ve duymadım. Bir de toplumsal bir kanı var ki, insan hayrete düşüyor. Bazı yerlerde sigara içmek ayıp sayılırken, esrar normal sayılıyor. Palıkan köyünden bir yaşlı Adam: "80 tane koyunum var. Ben günde iki defa çekerim, bunun maddi değeri bir kuzu. Yani günde bir kuzu ile içiyorum, ama kuzularım da asla bitmezÉ" diye ballandıra ballandıra anlattı. Bu hastalığın toplumun bütününü sardığını görmek mümkün; bundan kurtuluşun tek yolu da bilincin yayılması ve derinleşmesi.

Kaynakça:

1. Alane Rojhılati-Tarih Yazarı
2. Mehdi Rustemi (şair) ve Cevat Eli Nıya (Kürtçe öğretmeni)
3. Proto.Kürt bir peygamber-Zerdüşt- M. Sıraç Bilgin-Rewşen
4. Bonnıers Atlas
5. Xorasan Kimin Yurdu? Faîk Bulut- Berfin-1998-Istanbul
6. Hîtîtler ve Hattuşa-Muazzez Îlmîye Çig, 2. Baski-Kaynak Yayinlari-2000
7. Kürtlerin Tarihi ve Cografyasi Hakkinda bir
Araştirma-Kazim Yeşîlgoz- 1996 Ankara
8. Herodot Tarihi- Remzi Kitabevi
9. Kurtler ve Kurdistan Tarihi-1- Botan Amedi-Firat-
Dicle yay. 1991-Istanbul
10. Tarihselden Guncele Kurt Gerçexî- Mehmet K.Işik( Torî)-Sorun yy.2000
11. Her Yönü ile SİNCİK-Ekrem İzi-Malatya-2000
12. Veger Dergisi-1, Mustafa Reşid
13. Adıyaman-Mehmet Akar
14. Herketa Tarixa Kurden Xorasan-cıld I-Kelimullah Tewehhudi
15. Atalarin Karşilaşmasi-Derbend ve şervan ólkesinde Kurtler ve Alanlar-Cemal Reşîd Ahmed-
Avesta-werger ji Erebî Siraç Direk 1998, Îstanbul
16. Osmanli-Rus ve Iran Savaşlari'nda Kurtler 1801-1900-Avyarov-Osmanlicadan Muhammed (Hoko) Varli(Xanî)-Sîpan Yayinlari-Ankara Ğ1996
17. Encyglopadia İranica
18. Hiwa-Hejmar 2 Ğ 2000
19. Handbook of Iranıan Peoples-Rafael Blaga
20. Kılamen Xorasan-Tewahuddi