www.gilaniler.org Sitesine

http://www.gilaniler.org/

Nasıl Yaşamalı (GÖRÜŞ)

Başlık olarak kullandığımız soruya verilecek cavap,aslında dünyada kaç insan yaşıyorsa, o kadar cavap verilebilinir. ünkü yüzeysel olalarak soruna yaklaşıldığında herkes nasıl yaşıyorsa, ‘işte böyle yaşanmalı’ diye bilinir. Ancak bu işin basit ve genel yanını oluşturur.İşin bilimsel yanı kurcalandığında esas
önemide kendiliğinde ortaya çıkar.
Genelde bu sorun daha çok ekonomik olanaklarla ilişkilendirilip, öyle açıklanır.Başlıktaki soruda bu anlayışla cevaplandırılır. Ki bu konuda ekonomik durum gerçekten önemlidir. Tarihten günümüze insanların hayatlarında hep önemli bir yer tutmuştur. Tutmayada devam etmektedir. Bu konuda çok şey yazılabilinir. Ancak sırada insanın dahi ekonomik durumun öneminin farkında olduğunun varsayımiyla bu konuyu fazla detaylandırmayacağım.Ekonominin bu önemine rağmen ‘Nasıl yaşamalı? ‘ sorusunu cevaplandırmaya tek başına yeterli bir veri değildir.
Şunu belirtmekte yarar var. Bu soruya verilecek cevap kişiden kişiye,sınıftan sınıfa, çevre veya yöreden yöreye değişiklik arz edeceğinin bilincindeyiz.Fakat biz bilinen anlayışları değil, doğruya yakın, bilimsele yakın cevaplar vermeye çalışıyoruz.Yoksa yerleşik, bilinen anlayışların farkındayız.Bu konuda halktan bi-haber değiliz.
Yukarıda ekonomik sorunun, ‘nasıl yaşamalı?’ konusunda verilecek cevapta önemli bir unsur dedik, ama tek başına yeterli değil dedik. O halde ekonomik duruma ek eğitim sorunuda önemli bir öğedir. Kişinin eğitim seviyesi , onun nasıl yaşaması gerektiği noktasında önemli bir faktördür. Hatta işin aslına bakılırsa ekonomiden dahi daha önemli bir rol oynayabilmektedir. ünkü eğitimsiz kişi yada topluluklar, ekonomik olarakta çok iyi olanaklara sahip olabilmeleri tatışılabilinir.Bu konuda tabiki istisnalar olabilmektedir.Ama istisnalar kaideyi bozmazlar. Ohalde eğitim sorunu önemli, hemde çok önemli olmakla beraber bu soruya cevap noktasında tek başına yeterli bir veri olamaz.Şunuda hemen belirtmekte yarar var, eğitimli kişi yada topluluklar bir çok konuda olumlu seviyelerde olabilirler. Diğer gerekli öğelerin gelişmesinde rol oynayabilirler.
Yukarıdaki öğeninde tek başına yukarıdaki soruyu yanıtlamaya yetmediğini vurguladığımıza göre, başka öğelere bakmak gerekiyor. Genel anlamıyla bu öğeleri şöyle sıralayabiliriz. Sınıfsal yapı. Coğrafik yer, aile yapısı, arkadaş çevresi, dini inanç gibi ögeler ayrı ayrı ele alınıp incelendirdikten sonra, soruna yaklaşım dahada kolaylaşır sanırım. Tabi bu öğelerin her birisini ayrı ayrı incelemekle beraber, kişi yada topluluk üstündeki etkisi noktasında hepsinin ortak etkisi sonucu açısında değerlendirme yapılmalıdır.Yoksa ayrı ayrı öğeler sonucuna göre soru cevaplandırılırsa başarı yada doğru cevap elde edilemez. Gel görki tüm bu araştırmalar sonucu dahi ‘Nasıl yaşamalı?’ Sorusu tam, bilimsel olarak cevaplandırılmayabilinir. ünkü günümüzde bilinç yanılsaması öyle yaygınki bilim adamları, filozoflar dahi bu konuda zorlanmaktadırlar.
Genel olarak dünyada bir bilinç yanılsıması sözkonusudur.Kitleler tüketimi, özentiyi, cahil, zenginliği, zengin olma uğraşını, koca bir ömrü çok basit harcayarak yaşadıklarını varsaymaktadırlar. Tabiki bunun bir çok nedeni sözkonusudur. Biz burda bu nedenlerden ziyade bizi bağlayan kısmıyla yetineceğiz. Daha çokta sorunun Avrupa açısında basitcene anlaşılması için somut yaşantımızda bahsederek sorunun anlaşılmasına uğraşacağız. Bunu yaparken niyetimiz kesinlikle birilerini hor görmek yada kümsemek değil. Tam tersine insanlarımızın yaşarken yaşamın öneminin farkına vararak, iyi yaşamaya yönelmelerine yardımcı olmaya çalışıyoruz.Bu konuda zerre kadarda olsa yararlı olabilirsek ne mutlu bize.İnsanların doğaları gereği daha annelerinin karnında anneye bağlı olarak yaşama merhaba derler. Kişi büyüdükçe, bağımlılık anne, baba, aile büyükleri şeklinde gelişir.Zamanla bu bağımlılık çevre, kültür, din, aşiret, devletşeklinde daha evrensel bir bağımlılık şeklini alır. Dolayısıyla kişi koca ömür boyunca hiç farkına varmadan başkalarına bağımlı, başkaları için yaşar. İşin üzücü yanı insanların ezici çoğunluğu bu korkunç bağımlılığın farkına bile varamazlar.Zaten bunun farkına varanlar bu bağımlılıktan kurtukmak için mücadeleyle toplumun statukosuyla çatışmaya başlarlar.
Şöyle bir etrafımıza baktığımızda bu tespitin ne kadar gerçek olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Adeta ‘Desinler’ için yaşama genel yaşam şekli oluyor. Bu ‘desinler’anlayışı öyle sıradan bir anlayış değil, binlerce yıllık törelerle insanlarımızın çok derinlemesine içselleştirdiği bir yaşam biçimine gelebilmiştir. Bu konuda eleştiriyi göze almak demek, adeta toplum tarafından dıştalanmayı göze almak demektir. Çok zavallı yaşam yaşayanlar, onların iyi yaşamaları gerektiğini söyleyenleri ‘deli’ diye niteleyip, onlarla dalga geçebilmektedirler. Ne yapalım? Bizde buna ‘kader’ mi? Desek.
Tüm bu genel ögeler ve olasılıkları belirtikten sonra soruna daha somut bakmaya çalışalım. Normal bir insanın ortalama 60 ile 70 yıl yaşadığı ülkemizde, zamanın kişi açısındaki ömemi ortadadır. Bu süreyi normal bir hayatın evreleri açısında hesaplamak için matematikçi olmaya gerek yok. Kişinin çocukluk evresi, on yılı aşkın bir süreyi kapsar. 70 yıl yaşayan bir insanın ortalama bir 15 yılı uykuda geçiyor. Normal fiziki ihtiyaçlar için harcanan zaman hesaplandıktan sonra, geriye kalan zamanıda, çalışmanın dışında kişiye hangi zaman kalıyorsa varın siz hesaplayın. Hele hele bu zamanıda boşa yada başkalarının istemleri için harcıyanların yaşadığı yaşama yaşam denirse, bizde buna yaşam diyeceğiz. Gerçi günümüzde insanların çoğunun yaşadığı yaşam işte böyle bir yaşamdır. Birde bu konuda insanlarımızın yaşantıları çok iyiymiş gibi kücük farklılıkları birbirlerine karşı kullanma görünce, kişinin bu insanlarımıza iyice acınası geliyor. Ne yapacaksınki burdada suçlu kim ? pek belli değil.Herhalde bu acınacak insanlarımızı suçlamamızda sorunu özmez.Soruna yaşadığımız alan yada alanlar açısında bakarsak durum dahada vahimleşiyor. İlk önce buralara geldiğimizde, memlekette borç ettiğimiz miktarı kazanmak esas hedefimizdi. Ondan sonra iyi yaşayacağımızı düşünüyorduk. O evreyi geçtikten sonra, çoluk çocuğumuzu buraya getirdikten sonra iyi bir yaşantımızın olacağını dillendirdik. Oysa çoluk çocuk geldikten sonra işler dahada zorlaştı. Bizler bu kez ailece çalışıp, ülkede arsa, ev alırsak hayatımızın tamamen düzeleceği hayaline kapıldık. Ondan sonra tüm enerjimizle bu işler için uğraştık. Günlük hayatımızı para biriktirelim diye adeta çekilemez hale getirdik.Tabi bu işler hayal ettiğimiz hedeflere varmakla hal olsa idi mesele kalmazdı. Ne yazıkki gidişat hiçde öyle olmadı. Hep ‘Gelecekte iyi yaşarız’ anlayışıyla gününü yaşamadan iyi yaşamayı geleceğe ertiliyerek kendimizi kandırdık. Tabi bu durum halada devam etmektedir.Erteleme anlayışı iş, para biriktirme, oturum alma, ehliyet alma en son İsviçreli olma hedefleriyle hep devam ediyor. Adeta çile çeken cenerasyon olmaya mahküm edilmişiz.

İşin acı tarafı bu koşturma, hep ileride iyi yaşarım hayali ile yaşanırken, bir gerçek görmezlikten geliniyor. O gerçek te şu. Biz bu koşturma içinde debelenirken zaman yerinde durmuyor, hep ilerliyor. Doğal olarak bizde yaşlanıyoruz. Giden zamanıda kimse geri getiremiyor.Buraya geldiğimizde her birimiz 20-25 yaşlarındaydık. Gelinen aşamada 50 ye merdiven dayadık. Ömrün en verimli olması gereken evresini geride bıraktık. Buna rağmen hala kendimizi kandırmaya devam edebiliyoruz. Ne tuaf, tanrı bizi affetsin.Yine yaşadığımız alanlarda, artık yerlilerin yapmak istemediği Bar, Restoran türü sektörlerde iş sahibi olan azımsanmıyacak sayıda insanlarımız mevcuttur. Gel gelelimki bu alanlarda iş sahibi olan insanlarımız iş sahini olduktan sonra hayatlarını dahada zorlaştırıyorlar. Örneğin başka yerlerde işçi olarak çalıştıklarında 8- 9 saat çalışıp, evlerine dönüyorlardı. Doğal olarak kendilerine ayırabilecekleri zamanları oldukça yeterliydi. Ancak iş sahibi olduktan sonra, günde ortalama 12- 13 saat çalışabiliyorlar. Burdaki zaman farkı düşünüldüğünde, ekonomik fazlalığına insanın ‘Ne yapayım böyle parayı’ diyesi geliyor. 12-13 saat çalıştıktan sonra kişi kendisine, ailesine, çocuklarına hangi zamanı ayırabilecek ki ?. Başka bir kesim insanımızda iş-ev arası, bir nevi robotlaşarak zamanı hoyratça harcıyorlar. Zamanın kıymetini anlamadan, zamanı boşa tüketip yaşadığını sanarak hayatı sürdürmektedirler. Zaten dünyadaki genel durum, insanlarımızın geçmişi ve günümüzde içinde bulundukları gerçeklik, bu gidişatın daha uzun bir süre devam etmiyeceğinin hiç bir belirtiside görülmemektedir.Yazımızı dikkatli okuyan biri, başlık olarak kullandığımız soruyu, yukarıda anlattığımız anlayış sonucu cevaplandırdığımızı anlar sanırız.Yani ‘nasıl yaşamalı?’ sorusunun cevabı yukarıdaki herhangi bir tek öğe doğrultusunda değil, saydığımız tüm öğelerin ortak sonucu itibarı ile ortaya çıkar. Kanımca buna rağmen sorunu anlamakta zorlananlar olabilir. Bunun için kısa, somut bir cevapla yazımızı sonlarsak!Yaşanılan ortam ve olanaklar ne olursa olsun, şartlar zorlanarak, ‘Desinler anlayışının,’ yada ‘ne derler? Anlayışlarının esiri olmadan, gösterişten uzak, sosyallaşarak, hayatı zevkli kılmalı. Yine hayatı zorluklarla dolu bir uğraş değil, her anı zevklerle geçen tatlı uğraş yapmaya uğraşmalı. Kişi kültürel etkinliklerle hayatın tadına varmalı, doğa ve doğa güzelliklerinde azami faydalanmalıdır.Bölgemiz açısında bunlara ek, gecelere, tiyatro,sinema ve eğlencenin diğer çeşitlerine gitmeli.Yıllık izinler, dinlenme- gezme-görme anlayışıyla yapılmalı.Çocuk ve eşlerle yeterli zaman ayırıp, onlarla sık sık yaşanılan alanlar dışına geziler düzenlenmeli. Çağın hastalığı olarak lanse edilen stresten uzak durmak için insanlarla ilişkiler geliştirilmeli. Toplumsal olaylara karşı duyarlı davranılmalı, kitlelerle reaksion gösterilmeli.Herşeyin temeli sayılacak okuma-araştırma noktasında aşık olunmalı. Sorunların özümünde aklın kudretini göstermeli. Kısacası bir ünlü bilim adamının dediği gibi, şartların esiri olmadan, ana hükmünü geçirerek yaşamalı.