Günün Sözü :  Sitemize Hoşgeldiniz Gılaniler Web Sitesi Köyümüzün Tanıtımı Görevi Üslenmiş Bir Sitedir. Herşey Unutturmamak Adına   
PİR SULTAN ABDAL

pir_sultan.jpg

YEDİBÖLÜK KÖYÜ

Kapat AA...ÖNSÖZ

Kapat ANILARLA SİFON

Kapat AĞIT

Kapat DİL

Kapat EĞİTİM

Kapat GELENEKLERİMİZ

Kapat GENÇLİK ETKİNLİĞİ

Kapat GENÇLİĞİMİZ

Kapat GURBETTEKİLER

Kapat GÖRÜŞ

Kapat HARİTA

Kapat KAYIPLARIMIZ

Kapat KUSPO 3,6 HAZİREN 2010

Kapat KUSPO VİDEOLARI

Kapat KÖY RESİMLERİ

Kapat KÖY VİDEOLARI

Kapat KÖYÜMÜZÜN OZANLARI

Kapat KÜLTÜTÜMÜZ

Kapat KÜRT SORUNU

Kapat NUFUS

Kapat PROJELERLER

Kapat SANAT

Kapat SEMTLARIMIZ

Kapat SOYAĞACIMIZ

Kapat SİFONDA DEDELİK

Kapat TARİHİ BELGE

Kapat TARİHİMİZ

Kapat TARİHİMİZDE İZBIRAKANLAR

Kapat YAZ ETKİNLİKLERİ

Kapat YORUM

Kapat YÖRESEL ATA SÖZLERİMİZ

Kapat YİTİRDİKLERİMİZ

Kapat ÖYKÜLER

Kapat ŞADİ AŞİRETİ

Kapat ŞİRANIN KÖYLERİ

ALEVİ YOLU VE ÖRETİSİ

Kapat ALEVİ PİR VE ERENLERİ

Kapat ALEVİ DERGAHLARI

Kapat ALEVİ OCAKLARI

Kapat ALEVİ SÖZCÜĞÜNÜN KÖKENİ

Kapat ALEVİ ÖĞRETİSİ

Kapat ALEVİLİKTE KURBAN

Kapat ALEVİLİĞİN GİZLİ TARİHİ

Kapat ALEVİLİĞİN TARİHSEL BOYUTU

Kapat AYİN-İ CEM

Kapat BATAL GAZİ

Kapat BOZ ATLI HIZIR

Kapat BÜYÜK OSMANLI YALANI

Kapat CEM VE 12 HIZMET

Kapat DERGAH DEVLETLERİ

Kapat DİL KURUMUNCA ALEVİLİK

Kapat EHL-İ BEYT'LER ALEVİMİ

Kapat HACİ BEKTAŞ VBELİ

Kapat LUVİ`LER ALUVİLER

Kapat OZANLARIMIZ

Kapat TURNA KUÇU

Kapat TURNA KUÇU SÜRATINDA MURŞİT

Kapat VARİDAT

Kapat YAS-I MATEM

Kapat YEDİ ULU ALEVİ OZANI

Kapat İNAÇ BOYUTUYLA ALEVİLİK

SPONSOR
SAYAÇ

   Ziyaretçi

   şu An Bağlı

TAKVİM
GAYETE
Site Hakkında Bilgilendirilmek için Gazetemize Katılınız.
Katıl
Çık
3 Katılımcılar
İNFO
news.gifHABERLER


Yayla Şenliği Gençlik Parkı Projesi - yapımcı: Kemal 09/06/2012 @ 23:29

     Sifon (yediböluk) köyü

          Yayla Şenliği Gençlik Parkı Projesi

           Kıymetli dostlar gelenekselleştirmeyi düşündüğümüz yayla şenliği artık alt yapısını da oluşturmak zorunluluk haline gelmiştır. Bu amaçla planladığımız bir projeyle hayatta geçirebiliriz

   Daha ileri ki sürelerde yöresel medyanında dikkati ni  çekeceği muhakaktır. Bu anlamda artık amatör değil, Yapılan şenliklerden ders çıkartarak daha bilimsel ve profesionel bir tavır ve durumla daha çekici hale getirmek zorunlu hale gelmiştir.

Yer olarak düşündüğümüz alan herkes için ilgi çekici önü açık manzaralı ulaşım sorunu olmayan su ve diğer alt yapının yapılması için uygun bir alan olmak zorundadır.

Bu konuda olduk ça manzaralı alt yapısı oluşturulduğunda hem şenlik hemde piknik alanı olarak dizaynir edildiğinde köye giden ve  köyde kalan ve de   gurbetçi ninde gidip gezeceği ailece, dinleneceği ve  eğleneceği  bir  alan olmak  zorundadır.

Bu alanda ancak Kınıklılar ve Sarıoğuların kullandığı köyün ortak merası  olan yayladır.

İkinci  neden ise diğer yaylamız olan Fero mahallesi yaylası hem önu kapalı manzarası olmayışı  en önemlisi de Beskilisenin sürekli tarikleri sonunda çıkacak bir olumsuzluğu da engellemektir. Tabi ki  burayı  da dizaynir  ederek piknik için kullanılmalıdır 

Ayrıca İnsanların kullanımına sunduğumuz  Her iki yaylamızı ağaçlandırılmalıyız.

Şenlik için düşündüğümüz alan için ortak kullanılan orta mahalle ve diğer mahalle kaynak suyun yerinde iyi bir depolama kaydıyla  yine hayvanların sulanacağı iki tarafında yararlanacağı şekilde  (geniş bir meydan anlamında) iki tane çeşme yerleştirilmeli depo da biriken suyun diğer yaylaya  yani şenlik yapılacak düzlüğe çelik borularla taşınmalıdır .Bunlara vana takılmalı istendiği yere su akıtılmalıdır.

Şenlik yerli kalıcı platform yerleştirilmeli  bu alan yağmur yağması durumda kullanılacak şekilde üstü kapalı bir yapının inşası yapılmalı  kurun  konulmalı ve alt yapısı tamamlanmış şekilde  tuvaletler yerleştirilmelidir 10  nar kişi oturacak şekilde yemek rahat yenilmesi için beton bloklar yerleştirilmeli(bunlar aynı zamanda piknik için kullanılması gerekır) Bu alan çam ağacları ile planlı bir şekilde yerleştirilmelidir.

08.08.2011

Küçükkuyu /ÇANAKKALE

Kemal Demirci

Not: Bu proje  İsviçre derneği 8. Genel kurulda benimsenmiş dernek pojesi olarak onaylanmiştir. İstanbul derneginin 12 Genel kurulunda onaylanmiş olup Derneklerimizin ortak değeri olarak mayıs 2012 tarihinde hayat bulması için çalışmalara başlanmiştır.
Tüm Sifon halkına ve Geleceğimiz gençlere hayırlı olsun.

Site editörleri


ŞİMDİ BİRLİK ZAMANI - Murtaza DEMİR - yapımcı: Kemal 19/08/2011 @ 20:29

ŞİMDİ BİRLİK ZAMANI - Murtaza DEMİR

Postnişin Veliyettin Hürrem Ulusoy’un Değerli Çabaları…Manevi mirasımızı, bu kapsamdaki “birliğimizi, iriliğimizi, dirliğimizi,” yeniden ihya edecek, bizi koruyup-esirgeyecek, ecdat mirası yolumuzun devamını sağlayacak ve sorunlarımıza çare üretecek en yetkili makam, Hünkâr Hace Bektaş Veli’nin makamı olan Serçeşmedir. Serçeşmemizi, Postnişin makamı temsil etmektedir. Bugün itibariyle bu Makamında Sn. Veliyettin Hürem Ulusoy oturmaktadır. Makam, Dünyanın beş kıtasında yaşayan Alevi-Bektaşiler arasında tartışmasız KUTUP kabul edilmiş, YOL böyle sürülmüş, periyodik, kırımlar ve kırılmalarla birlikte günümüze böyle intikal etmiştir. Tarihi, teolojik ve sözel geleneğimiz; erenler, evliyalar, Horasan, Rum ve Balkan Erenleri öteden beri bu gerçeğe ikrar ve eyvallah etmektedirler.

Gerçeğin demine erenler: bizler, Pir Sultan Abdal süreğinin muhipleri, talipleri, hizmetkârları olarak yolu böyle devraldık; böyle sürdük ve bugüne geldik. İman ettik ki, “yol bir, sürek binbirdir.” Sürek binbirdir; tüm erenlerin, evliyaların keşfi-kerametine, varlığına, hizmetine, demine-devranına niyazlarımız olsun. Eyvallah: eri erden ayırmayız ve üstün tutmayız; haddimize değildir, ama yol birdir ve YOL, cümleden uludur…Özümüzü dara çekip sorguladığımızda görürüz ki, Hünkâr makamı, ulu makamdır. Hiyerarşi böyle kurulmuş birlik ancak böyle sağlana gelmiştir. Bu gerçeklikten şek-şüphe edemeyiz; hâşâ, Hünkâr odaklı bir tartışmayı canımızdan dahi sakınırız. Böyle bir tartışma özümüzü ikilemek, itikadımızı bozmak-geçmişimizi tartıştırmak olur.

Özümüzü ikiler, şüpheye düşer, makamın-yolun birliğini sorgulamaya kalkarsak, bundan tek anlam çıkar; inkâr!Yolumuz, tartışmayı değil, cemal cemale muhabbeti, gönül birliğini, hemhal olmayı ve teslimi gerektirir. Geleneğe göre her olguyu-şüpheyi, şüpheyi, sorguladığımız, sorguya-görgüye açık olduğumuz doğrudur. Tabumuz, dokunulmazlarımız yoktur. Ama edeb, adab, sevgi, saygı ve yola aşk ile bağlılık, olmazsa olmazımızdır. Ve bu düstur, yolu adabıyla sürmenin en temel unsurunu teşkil eder. Üst perdeden konuşmak, söz kesmek, destursuz söz almak, ruhsatsız dost bağına girmek, incitmek, kov-kıybet etmek, şiddete bulaşmak yoktur. Şeriat ve tarikat kapısını geçmek, hakikat kapısını aralamaya gayret etmek, gönüllerdeki ikiliği kaldırmak, güman etmekten sakınmak, hamı has etmek yolumuzu YOL eyleyen ritüellerdir.

Eyvallah… Ama neden bunca güç durumdayız?Öğretimizin taşıyıcısı ve tartışmasız en temel emektarları olan dedelerimize elli yıldan buyana reva gördüğümüz tutumumuzu anımsayalım: 50-60 yıllık başıbozukluğun, gönül parçalanmışlığının, sonuçsuzluğun, otoritesizliğin, itilip-yok sayılmışlığın çok acı örneklerini yaşadık. Neden bu hale geldiğimizi aklıselim ile sorgulamadık: ayaklar baş, başlar ayak oldu. Gelenek, dede, yol, düstur, ortak akıl ve birlik olgularını küçümsedik; dışladık. Yâd ellere uyup yolumuzu, edebimizi, adabımızı, büyüğümüzü, küçüğümüzü, sevgiyi, saygıyı kaybettik ve bu yüzden de kurda-kuşa yem olduk. Bütün bunlar, yoldan uzaklaşmanın, geleneğe mesafe koymanın, hatta özü kaybetmenin bir sonucu değil midir?YOL’u sürmekteki zorluklarımızın kimi nedenleri
a) devlete dair
Çok geriye gitmeden, yüz yıllık sürece baktığımızda, 1826 yılında Osmanlı Yönetimince Dergâha el konulduğunu, maddi varlığının ve yolun temel kaynaklarının yağmalandığını, Hamdullah Çelebi Efendimizin yargılanarak Amasya’ya sürgün edildiğini, Dergâh avlusuna cami yapıldığını ve inançsal bağımızın ciddi olarak sarsıldığını, hiyerarşinin koptuğunu görmekteyiz.

Alevi-Bektaşiler, Postnişin Cemalettin Efendimizin doğru öngörüsüyle Atatürk’ün Cumhuriyet tasarımına kitlesel destek verdiler. Buna karşın Cumhuriyeti tasarlayanlar, tıpkı Osmanlının devamıymışçasına Şeyhülislam kurumunu kaldırıp yerine Sünni Diyanet kurumunu ikame ettiler. Atatürk’ün mirasına oturup, ilkelerini reddedenler, bu coğrafyanın kadim inanç yolu olan Alevi-Bektaşiliği yok sayarak, bizi hayal kırıklığına uğrattılar.

Cumhuriyet kadrolarının devleti, daha baştan mezhebi aidiyet esasına göre kurgulamaları, çağdaş devlet iddialarını esastan sakatlayan, talihsiz ve bugün yaşanan sorunlara esas teşkil eden bir öngörüsüzlüktür. Nitekim bu öngörüsüz tercihin sonucu olarak kurumlaşan Sünni Diyanet, cumhuriyet değerlerine ayak bağı olmakla kalmamış, Alevi-Bektaşi değerleriyle birlikte çağdaş değerlere saldıranların güç aldıkları bir sığınak haline gelmiş, Cemalettin Kaplan, Fetullah Gülen vb. gibi şeriat özlemcilerinin yetiştiği sera görevini üstlenmiştir.

Atatürk dönemi sonrasında, devlet yönetimini gasp edenlerin, kentte tutunmak isteyen Alevi-Bektaşilere; “işin-ekmeğin karşılığında Sünni yolunu dayatmaları,” kent ve iş yaşamının diğer benzer koşulları; talip, dede, rehber, Dergâh-Postnişin zincirini zayıflatan diğer bir önemli unsur olmuştur. Alevi-Bektaşiler açısından inanç ve ibadetini saklamadan yaşamak, namaz kılmamak, Ramazanda sahura kalkmamak, Zorunlu Sünni dersine girmemek, velhasıl “oldukları gibi görünmek” neredeyse olanaksız hale getirilmiştir. Cumhuriyet dönemi hükümetleri, Osmanlı yönetimlerinden farksız biçimde, hatta bugün AKP örneğinde olduğu gibi kimi zaman daha da kapsamlı ve acımasız biçimde üstümüze gelmiş, yakıp-yıkmış, Dersim, Maraş, Çorum, Sivas, Gazi-Ümraniye gibi periyodik katliamlara başvurmuştur. Saldırı, katliam, ötekileştirme ve yıldırma politikaları, coğrafyamızın en organize, laik, demokrat ve hoşgörülü toplumu olan Alevi-Bektaşileri darmadağın etmiş, deyim yerindeyse “muasır medeniyet” hedefinin en köklü dayanağını berhava etmiştir.

b) özümüze dair
Aynayı kendimize tuttuğumuzda Dergâhın ve YOL erenlerinin, yol ehlini, uzun bir süre, sadece hakkullah toplanacak tebaa olarak görmeleri, hoşnutsuzlukla sonlanan Birlik Partisi deneyimleri, yol ehlinin hayal kırıklıkları ve kentte yaşam koşulları YOL’a bağlılığı zayıflatmış, dejenerasyonun yolunu açmış, zaman içinde erenlerin yolundan, ibadetten ve özünden sapmış-saptırılmış, şekli-zahiri ibadetle kendini avutan kitlesel bir topluluk haline gelmiştir. Köyden kente göç olgusu ve yukarda söylenen diğer faktörler sonucu inançsal hiyerarşi kaybolmuş, Dergâh- Ocak bağlılığı soğumuş, dede ocaktan, talip dededen, dede talipten kopmuş, YOL kendi kaderine terk edilmiştir.
Son yıllarda yaşadığımız siyaset denemeleri, başlı başına bir siyasi ve sosyolojik inceleme konusudur. Kent yaşamı farklıdır; hele de Alevi-Bektaşi topluğu gibi kent yaşamı deneyimi ve organizasyonu olmayan, hatta köklerinden kopmuş, inancından savrulmuş, kendi haline terk edilen bir topluluk iseniz, bırakın kırsaldaki ibadet ve itikadınızı aynı özgünlükte sürdürmeyi, ayakta kalmanız dahi zordur. 1950-60’lı yıllardan itibaren kırsaldaki yaşam koşullarının zorluğu ve zorunluluğu nedeniyle kente gelen ve varoşlarda tutunmaya çalışan Aleviler, özellikle çocuklarımız uç siyasetlerin insan malzemesi olurken, orta kuşak insanlarımız sosyal demokrat partilerin kitlesel ve kolay ikna edilen insan malzemesi haline geldi.
Çağdaş anlamda demokratik, eşitlikçi, insan haklarına dayalı bir siyasi partimiz ve devlet yönetimimiz hiç olmadı. Siyaset ise tam bir kurtlar sofrasıydı ve kolay zanaat değildi. Bizi ikaz edecek, yön verecek manevi merkezden de yoksunduk. Bu yüzden “kente entegre olalım” derken, küresel emperyalizmin kuklası olan sistemin tuzağına düştük. Ağır bedeller ödedik. Muaviye’ye özenen yöneticilerimiz, Hz. Ali-Muaviye çelişkisinin hesabını bizden soruyorlardı. Özellikle de üniversiteliler olmak üzere, bütün çocuklarımız sistematik işkenceden geçirildi, ocaklar acıyla kavruldu, birçok evladımız işkenceyle öldürüldü, sakat bırakıldı ve yaşamdan koparıldı.

c) dernek, vakıf örgütlenmemize ve yöneticilerimizin tutumuna dairBütün bu acı tecrübeler, bizi, çağdaş sivil demokratik usuller ışığında yasal örgütlenmelere sevk etti. Dergâhı, dedeyi, rehberi, ocağı, bucağı bir yana bırakıp, demokrasi mücadelesi verecek ve haklarımız almak için mücadele edecektik. Batılı halklar bu yöntemlerle mücadele vermiş, haklarını böyle elde etmişlerdi. Biz de yapabilirdik. Olmadı: yapamadık yine izin vermediler; yine acılarla karşılaştık: bir yandan sistem yanlışlarımızdan istifade ediyor, içimizden insan devşiriyor, ajan-provokatör yerleştiriyor, canımıza kast ediyor, etkinliklerimizi kana buluyordu. Rahat, özgün, Alevi insicamını-fotoğrafını gösteren bir etkinlik, eylem, anma yapamıyorduk. Yapamıyorduk çünkü yolun, birikimin manevi gücünden, duasından, ikliminden yoksun kalmıştık.

Ne zaman bir kitlesel eylem düzenlesek, ya sistem provoke ediyor, ya “solcular” resmi bozuyor, ya da eylemi, arkadaşlarımızın siyaset merakına- hedefine kurban veriyorduk. Etkinlik ve kitlesel anmalarda kontrolü hiçbir zaman elimizde tutamıyorduk. Bir Alevi eyleminde, dört kişi de olsa pankartı en büyük olan herhangi bir grup (!) inisiyatif sahibi oluyor, ya da sormaya dahi tenezzül etmeden inisiyatif kullanıyordu.Solculuğumuza helal gelmesinden çekiniyor; bu arkadaşların Alevi eylemliliğinde neden bu kadar ileri gittikleri, hatta kim oldukları, neden katıldıkları, disipline, tespit edilen sloganlara; flama, pankart getirmeme kararına neden uymadıkları sorgulanamıyor, sorgulamaya “cüret” edenler “sistem yandaşlığıyla” suçlanıyor, tehdit ediliyor, genel kurullarda “hesap” soruluyordu. Hak ve eşitlik taleplerimizin öne çıkması gereken legal eylemlerimize, yüzü gözü kapalı, askeri disiplin içinde yürüyen, kimliği belirsiz gruplar katılıyor, eylemi sakatlıyor, provoke ediyor, kamuoyuna, Alevilere, demokratlara mahcup oluyorduk. Bu gruplardan arınıp, talebimizi öne çıkarmayı, anlatmayı, ikna etmeyi başaramıyorduk.Anlamak mümkün değildi ama genel kurullarımızda bölüm bölüm bölünüyor, hiçbir ölçü tanımdan eleştiriyor, belden aşağıya vuruyor, kavga çıkarıyorduk. Hizmet verecek canları değil, iyi ajite edenleri, “devlet karşıtı” olanları, çok bağıranları, herkesten çok “solcu” olduğunu söyleyenleri ve grupçukların temsilcilerini seçiyorduk: onlar kazanıyorlardı. Kazanıyor fakat görev yapmıyorlardı.

Kurullar çalışmıyor, sadece eylemlerde ortaya çıkıp mikrofon kapıyor, anons aracının üstünde kavga ediyor, gerekli zamanı ve emeği vermiyor; hiç kimseye “kurula seçildiği halde neden hizmet vermediği” sorulmuyordu. “Nasıl olursa olsun” kazanma hırsı-ilkesizliği, arkadaşlarımızın, dün “ihanet, işbirlikçilik ve sistemin ajanı” diyerek suçladığı kişilerle ittifak ederek bile olsa “ille de kazanmak” noktasına savrulmalarına neden oluyordu.d) kurumsal-toplumsal kazanımımız var mı?Özetle, diğerlerinde olduğu gibi bu sürecin de Sivas, Gazi-Ümraniye ve faili “meçhuller” gibi bedelleri oldu… Fatura yine ağırdı. Ağır bedeline karşın, kazanım yeterli midir; bunun takdirini daha objektif gözlemlere bırakarak, en azından şu sonucu çıkarabiliriz: her şeyden öte Alevi-Bektaşilere; kendilerine özgü bir YOL’a, mirasa sahip oldukları anımsatıldı. Yol’a, ocaklarımıza, Hace Bektaş Veli, Dede Garkın, Ağuçen, Hubyar, Şah İbrahim, Şah Kulu, Gözcü Karacaahmet, Sücaatin Veli, Yunus, Tapduk, Hatayi, Abdal Musa, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet gibi ulularımıza ve ocaklarımıza sahip çıkmaları ve asimilasyon tehdidine karşı sağlam durmaları-dikkatli olmalarının tekrar tekrar altı çizildi.

Sonuç itibariyle asimilasyon virüsünün bünyemizdeki ilerlemesi önemli ölçüde bertaraf edildi ve topluluğumuz, gericilik belasına karşı daha bir bilinç kazandı. Ancak demokratik ve evrensel insan hakları bağlamındaki taleplerimize ilişkin tek bir sonuç dahi alınamadı. Hatta sonuç almak bir yana ilerleme dahi kaydedilemedi. En sade, en insani, en sıradan taleplerimize karşı dahi, devlet, olumsuz refleks gösterdi, bütün kurumlarıyla organize oldu ve üstümüze geldi. Son olarak da Madımak Otelinde canlı canlı insan yakan bir katili, “mağdur” gösterecek kadar zalimleşti ve yakılan kardeşlerimizin listesinin en başına o katilin ismini yazdı.

Diyanet bütçesi, gericiliğin boyutlanarak devlete hâkim olması, devlet bürokrasisindeki ayrımcılık ve yargının siyasallaşması gibi gelişmelere bakıldığında, devletin demokratik ve laik doğrultusundan, “Sünni İslam Devleti tasarımı”, BOP, Eşbaşkanlık gibi İslami Devlet lehine ne denli tavizkar davrandığı görülecek ve devleti yöneten kadroların nasıl bir yönetim şekline yöneldikleri anlaşılacaktır.

Bunca zaman, bedel ve emeğe karşın daha tatmin edici sonuç almak elbette mümkündü. Ama yukarda söylendiği gibi bir yandan devletin Alevi-Bektaşiliğe karşı hasmane tutumu, ajan-provokatörlerle üzerimize üzerimize gelmesi, çoğu zaman ne olduğu belli olmayan küçük “siyasi” grupların örgütlenmemize bir hastalık gibi musallat olmaları, kamu nezdindeki görüntümüzü çirkinleştirmesi ve hele de kariyer hastalığımız, daha fazlasını başarmamıza engel oldu.

Yeterince başarılı olmamamızın temel nedenlerinden biri de, kurumlarımızı, YOL’a hizmet değil, kariyer hırsımızı ve siyaset tutkumuzu tatmin etmenin bir aracı olarak görmemiz oldu. Kimi önderlerimiz satın alındı, kimileri “ikna” edildi, kimileri de makam mevki uğruna bu ULU YOL’a kıymaktan geri durmadı. Anladık, dinledik, düşündük ve kanaat getirdik ki, gönüllerimizdeki bağlar çözülmüş, birçok faktörün bir araya gelmesiyle YOL kendi haline, hatta bir bakıma başsız bırakılmıştır.

ŞİMDİ YENİDEN DERLENMEK VE YOLA REVAN OLMAK İÇİN SON ŞANSIMIZSerçeşme’siz menzile varılamayacağını, inançsal temsil makamının manevi desteği olmaksızın BİR olamayacağımızı, “varlık, birlik, hiçlik deryasında” sosyal, siyasal ve manevi dünyamızın sorunlarına çare üretemeyeceğimizi kafamızı taşlara vurarak, yaşadık, gördük, anladık ve ikrar ettik. Âcizane şunu önerebiliriz: zaman kaybetmeyelim; Hünkârın kapısına gidip, el-aman diyelim; el-aman!Bunca umarsızlık içinde olduğumuz bu süreçte, Veliyettin Efendimizin yollara düşmesini ve geleneksel misyonuna sahip çıkmasını büyük bir umut ışığı olarak görüyor, önemsiyor, niyaz oluyor, demine-devranına eyvallah diyoruz.

Dergâhın, Makamın sahipsiz-umarsız kalmayacağına, çerağın bir gün mutlaka uyandırılacağına inanıyor ve özlemle bekliyorduk. Alevi-Bektaşi yolunun, bu büyük inançsal evrensel kültür mirasının ve zamanın bir sahibinin olduğunu, çağırdığımızda, çağırmasını bildiğimizde carımıza yetişeceğini biliyor, bütün benliğimizle iman ediyorduk. Ve şimdi diyoruz ki, bu günler, işte o günlerdir. Büyük ozan Pir Sultan Abdal ve zalim Osmanlı yönetiminde inim inim inleyen Anadolu’nun bahtsız insanı, Şah Kalender’e çağırdığında, Kalender yetişip, Rum Erenlerinin yanında, Osmanlıya karşı kıyama durmamış mıydı?Şimdi ulu iradeyi temsil eden gül yüzlü, gevher yüklü dost kervanının yola çıktığını, Türkiye’nin dört bir yanında bulunan çerağları, ocakları, bucakları tek tek uyarmaya başladığını görüyoruz. Kurumsal ve kişisel olarak, maddi-manevi bütün varlığımızla bu iradenin talibi, yolcusu, hizmetçisiyiz. Ruhsat gelirse elimizden geldiğince, gücümüz yettiğince hizmet etmeyi dileriz.

Öğretimizin ihyası ve hiyerarşik yapılanması, Serçeşme’nin sorumluluğundadır. Hiyerarşi yeniden tesis edilmelidir.
Tarihi gerçeğimize başvurduğumuzda, önderliğin, toplumsal çağrıya hiçbir zaman bigâne kalmadığının; Baba İlyas, Şah Kulu, Şah Kalender (Çelebi) gibi unutulmaması gereken örnekleri vardır. Anadolu uluları, yol erenleri akın akın Serçeşme’ye gitmiş, yüz sürmüş, Osmanlı zaliminden şikâyetlerini oraya anlatmış, çözümü oradan beklemişlerdi.

Evet, zalim Osmanlı, halkına sırtını dönmüş; halkın yoksulluğuna bigâne kalmış, hakkını-hukukunu ayaklar altına almış, inancına-kültürüne, diline saygısızca saldırmış, hatta Alevi-Bektaşi kıyımı için çok sayıda fetva vermiştir. Aşağılık fetvalarıyla “şöhret” kazanan ve bu yüzden Başbakan Erdoğan’ın yüksek “övgülerine” mazhar olan Şeyhülislam Ebusuud’un fetvaları, zalim Osmanlının yaşamasına yeterli olmamış, Anadolu halkının canını dişine takarak verdiği mücadele sonunda yok olmuştur.

DÜN OSMANLI BU GÜN AKP
Dün, demokratik hak taleplerimizin karşısına devşirme ve köksüz Osmanlı dikilirken, bugün, onların yerinde, onlara özenen AKP zihniyetini görüyoruz! Bu iktidar, bir yandan; “referansımız İslam’dır. Tek hedefimizi İslam devletidir.,” diyerek, Alevilerin omuz verdiği laik-demokratik rejiminden öç almaya; diğer yandan da kendilerini mahkûm eden yargıya; “bana Alevi yargıçlar ceza verdi” gerekçesiyle, Alevileri, Sünni kamuoyuna karşı aleni olarak hedef göstermeye, dışlamaya, “soyumuzu-boyumuzu” sorgulamaya, zulmetmeye ve köleleştirmeye çalışmaktadır.

İktidar; Selçuklunun, Osmanlının ve Türkiye Cumhuriyetinin bir numaralı kurucu unsuru olan Türkmen’in inancına, kültürüne ve yaşam biçimine, Osmanlıdan daha da fena musallat olmuş, sorunlarını çözmeme konusunda sözbirliği etmiştir. Başbakan’ın tarih bilgisi ve vicdanı olmadığından, bir gerçeği sürekli olarak göz ardı etmektedir. O gerçek şudur: bizler kişilik ve yapı olarak ne Amerikan Zencisi, ne de Emevi kölesi değiliz; asla olmayacağız!

Pir Sultan Abdal’ım bu sözüm haktır/Vallahi sözümün hatası yoktur Şimdiki sofunun Yezid’i çoktur/Şah’ım ne yatarsın günlerin geldi
SERÇEŞMEYE YÜZ SÜRÜP HAKKA TESLİM OLALIM
Kurumlarımız geçmişin olumlu-olumsuz deneyimlerinin ışığında kendilerini gözden geçirmeli; öğretiye, erkâna ve Dergâha daha yakın durmalıdır. Tüm kurumlarımız, öğretimizi ilgilendiren temel konularda Serçeşmenin tespit ve tavsiyelerini almalı, buranın nefesine dikkat kesilmelidir. Postnişinimizin gözetimi ve denetiminde YOL, OCAK, ERKAN, TARİH, TEOLOJİ konularında ayrı kurullar oluşturulmalı, camianın geleceğine dair son karar, Postnişin makamına-kuruluna bırakılmalıdır.

Gönülleri birlersek bir anlam ifade ederiz: saygı görür, sorunlarımızı çözmek üzere kapı aralar, ecdat yadigârı olan yolumuzu sürebilme imkânına kavuşuruz. Aksi halde şu siyasi partiye, şu marjinalliğe, şu kötü niyete, kurda kuşa yem oluruz. Yolumuzu, öğretimizi kaybeder, girdaba karışır, Pir Sultan Abdal’ın nefesinde ifade edildiği üzere “sürüye sayılırız”: yazık ederiz.
Aşk ve muhabbetle, 18.07.2011
Murtaza DEMİR
ALINTI:Alevizyon Haber

MEHMET ALİ ERBİL’DEN MUM SÖNDÜ GAFI - yapımcı: AbidinSari 07/10/2010 @ 12:43

MEHMET ALİ ERBİL’DEN MUM SÖNDÜ GAFI
Star TV'de canlı olarak yayınlanan Çarkıfelek programında Erbil bir gafa daha imza attı, kullandığı bir ifade Alevileri kırdı. Şovmen Mehmet Ali Erbil'in programında 'Mum söndü mü yapıyoruz burada?' ifadesi tepki yarattı.

Erbil, daha önce Star TV'de yayınlanan bir evlilik programında da kendine eş adayı arayan 80 yaşındaki bir kişiye, "Ben Kızılbaş mıyım ki?" sözlerini kullanmış ve Alevilerin tepkisine neden olmuştu.

CnnTürk ekranlarında yayınlanan Tarafsız Bölge programına telefonla bağlanan Erbil ise "Sözlerim yanlış anlaşıldı, ben öyle bir laf etmem. Alevi birçok arkadaşım var" dedi.

Mehmet Ali Erbil'den Mum söndü mü oynuyorlar gafı
Bu arada Mahmutbey'deki Doğan Medya Center'da bulunan stüdyolarında güvenlik artırıldı, ek güvenlik istendi.

İZMİR'DE PROTESTO
Bu sözlere tepki gösteren bir grup vatandaş da İzmir'de Doğan Yayın Holding bünyesindeki kuruluşların bulunduğu bina önünde toplandı.

Erbil'in, Star televizyonundaki programında kullandığı sözlerin ardından Doğan Haber Ajansı (DHA), Hürriyet ve Milliyet bürolarının bulunduğu Şehitler Bulvarı'ndaki bina önünde gelen vatandaşlar protesto gösterisi yaptı.

Merhmet Ali Erbil mum söndü gafı için özür diledi
BİNAYA YUMURTALI SALDIRI
Geniş güvenlik önlemi alan polis, kalabalığın binaya yaklaşmasına izin vermedi. Erbil'i protesto eden gruptaki bazı vatandaşlar binaya yumurta attı.

Zamanında buna benzer bir potu yine Güner Ümit kırdı ve kariyeri etkilenip görevden alınmıştı. Şuan itibariyle Mehmet Ali Erbil'in de böyle bir durumla karşı karşıya kalıp kalmaması merak konusu...
KAYNAK:ensonhaber-07.10.2010
http://www.alevilerden-ozurdile.com



Bu gelişmelerin ardından Star Televizyonu bir açıklama yaparak programın yayından kaldırıldığını bildirdi.
İşte o açıklama:

Dün akşam STAR Televizyonu’nda yayınlanan bir programda, vatandaşlarımızı rencide eden bir ifade kullanıldığı görülmüştür. Bu ifadeyi kullanan sanatçının herhangi bir kötü niyetinin ve kasıtlı bir davranışının olmadığını düşünüyoruz.

Nitekim kendisi de derhal bu ifadesinden dolayı katıldığı bir başka TV programında özür dilemiş bulunmaktadır.

Buna rağmen, kasıtlı ya da kasıtsız vatandaşlarımızı rencide eden hiçbir ifadeyi müsamaha ile karşılamamız mümkün değildir.

Bu anlayıştan hareket eden STAR TV Yönetimi anılan programın kaldırılmasına karar vermiştir.
Kamuoyumuzun bilgisine saygı ile sunarız.
KAYNAK:hurriyet.com.

DERNEĞİMİZİN EKİM AYI GENÇLİK TOPLANTISI YAPILDI - yapımcı: AbidinSari 04/10/2010 @ 20:58

DERNEĞİMİZİN EKİM AYI GENÇLİK TOPLANTISI YAPILDI
Ekim Ayı Gençlik Toplantısına Katılanlar
Gülsüm Çorlu
Mesut Kaya
Akın Sarı
Yılmaz Çorlu

ALINAN KARARLAR

1-Lise ve Üniversite öğrencilerine verilecek bursların nasıl ve ne şekilde verileceği konusunda eğer ortada bir yardım varsa Yedibölük köylü olması yeterlidir. Yalnızca Evlenerek soy adı değişen yedibölük köylü bayanlarla ilgili 3 kuşak kavramı oluşturulmuştur. Yani Evlenerek soy adı değişen Yedibölüklü bayanların çocukları ve torunları yararlana bilicekleri yönündeki kararımızın dernek yönetim kuruluna iletilmesi

2- Dernek değişim Projesi adı altında

- Derneğin kütüphane kısmından başlayarak kolonlara kadar olan kısımla ilgili paravan getirilmesi,
- Pencerenin olduğu duvar genişletilerek pencerenin genişlemesi,
- Duvaralara raflık sistemi yapılarak kitapların yerleşimi,.
- İspirtolu kalemin yazılacağı tahta alınması ,
- Askılık ve botanik bitkilerle etrafın süslenmesi,.
- Pencerelere perde alınması yönündeki kararımızın dernek yönetim kuruluna iletilmesi

3- Ekim ayıdnaki etkinlik faliyeti konusunda

ÇİPSİZ (ÜCRETSİZ) 8 KM HALK KOŞUSU
Yarış Tarihi ve Saati : Çipsiz (Ücretsiz) Halk Koşusu (8 Km); 17 Ekim 2010 Pazar günü saat 09:30’da başlayacaktır.

PARKUR
Halk Koşusu Anadolu Yakası' nda, Altunizade Köprüsü altında başlayacak, köprüyü geçtikten sonra Beşiktaş sapağından ayrılarak Barboros Bulvarı'ndan Beşiktaş'a iner ve sahil yolunu izleyerek İnönü Stadyumu önünde son bulur.

ZAMAN SINIRI
Halk Koşusu katılımcıları için zaman 3 saattir.

Ya da Tuzla termal tesisinde kır gezisi ve kahvaltı düşünülmektedir…

Bu iki etkinlik düşüncesine yönelik facede bir etkinlik oluşturarak bir ön talebin alınması katılıma göre etkinliğin yapılması yönündeki kararımızın dernek yönetim kuruluna iletilmesi sağlanılacaktır.

DERNEĞİMİZDEN DUYURU - yapımcı: AbidinSari 04/10/2010 @ 20:55

DERNEĞİMİZDEN DUYURU

Üniversite ve lise öğrencilerine burs verilecektir başvuruda bulunmak isteyenler.

Son Gün 29 ekim 2010 tarihine kadar
1- Öğrenci belgesini ve
2- Nüfus cüzdanı fotokopisini adrese ileterek veya fax yada e-mail gönderebilirsiniz...


Adres :Karlıktepe mah.Fahri koruturk cad.Metal sok.gedik apt.no:8/a Kartal/İstanbul
Tel-fax : 02163060337
e-mail : yediboluk@gmail.com

Bu e-Posta adresi istenmeyen postalardan korunmaktadır, görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir. internet adresi : www.yediboluk.com.tr

BURS KATKISI İÇİN:
Katkı sağlamak ısteyen duyarlı vatandaşlarımız, Bulunduğunuz Bölgedeki Yedibölük köyü derneğine yada
ZİRAAT BANKASI
Vadesiz Hesap Numarası:2817668-5001
(Yedibölük köyü olduğunu onaylamasını aldıktan sonra işlemini gerçekleştirebilirsiniz...)

YEDİBÖLÜK KÖYÜ YARD.DAY.DERN.YÖNETİM KURULU

İlk SayfaÖnceki [ 1 2 3 4 5 6 7 ] SonrakiSon Sayfa

Gımgımın Adı , Halkı ve Bazı Köy Adlarının Tarihi Kaynakları
--

ÜYE GİRİŞİ

Tekrar Giriş Yap
---

Kullanıcı Adı:

Gizli Kodunuz (Şifrenizdir - Kimliğinizle Bağlantılı- Unutmayınız)


 Üye Sayısı 350 üye


Bağlı Kullanıcılar

( Hiçkimse )
ARAMA




ANKET
Sitemizi Nasıl Buldunuz.
 
Iyi
Daha iyi olabilir
Normal
Olumsuz
Sonuçlar
KİTAP KÖŞESİ
0012.jpg

0010.jpg
Kitap 1.jpg

Kitap 3.jpg

06082010507.jpg

kitap 2.jpg

0009.jpg

0008.jpg


GÜNCEL HABER



RSS HABER
^ Top ^