PİR SULTAN ABDAL
YEDİBÖLÜK KÖYÜ
AA...ÖNSÖZ
ANILARLA SİFON AĞIT DİL
EĞİTİM GELENEKLERİMİZ
GENÇLİK ETKİNLİĞİ GENÇLİĞİMİZ GURBETTEKİLER GÖRÜŞ
HARİTA
KAYIPLARIMIZ KUSPO 3,6 HAZİREN 2010
KUSPO VİDEOLARI
KÖY RESİMLERİ
KÖY VİDEOLARI
KÖYÜMÜZÜN OZANLARI KÜLTÜTÜMÜZ KÜRT SORUNU
NUFUS PROJELERLER SANAT SEMTLARIMIZ SOYAĞACIMIZ
SİFONDA DEDELİK TARİHİ BELGE TARİHİMİZ TARİHİMİZDE İZBIRAKANLAR
YAZ ETKİNLİKLERİ YORUM YÖRESEL ATA SÖZLERİMİZ YİTİRDİKLERİMİZ
ÖYKÜLER ŞADİ AŞİRETİ ŞİRANIN KÖYLERİ ALEVİ YOLU VE ÖRETİSİ
ALEVİ PİR VE ERENLERİ
ALEVİ DERGAHLARI ALEVİ OCAKLARI ALEVİ SÖZCÜĞÜNÜN KÖKENİ ALEVİ ÖĞRETİSİ ALEVİLİKTE KURBAN ALEVİLİĞİN GİZLİ TARİHİ ALEVİLİĞİN TARİHSEL BOYUTU AYİN-İ CEM BATAL GAZİ BOZ ATLI HIZIR BÜYÜK OSMANLI YALANI CEM VE 12 HIZMET DERGAH DEVLETLERİ DİL KURUMUNCA ALEVİLİK EHL-İ BEYT'LER ALEVİMİ HACİ BEKTAŞ VBELİ LUVİ`LER ALUVİLER OZANLARIMIZ TURNA KUÇU TURNA KUÇU SÜRATINDA MURŞİT VARİDAT YAS-I MATEM YEDİ ULU ALEVİ OZANI
İNAÇ BOYUTUYLA ALEVİLİK SPONSOR
SAYAÇ
Ziyaretçi şu An Bağlı TAKVİM
GAYETE
İNFO
|
BÜYÜK OSMANLI YALANI - Ahmer Yasevi
BİR BÜYÜK YALAN : AHMET YESEVİ
’Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesi’ içinde kutsal bir bilgi gibi okuyucuya sunulan en büyük yalan Hacı Bektaş Veli’nin Türkistanlı Ahmet Yesevi’nin halifesi ve müridi olduğudur. Bu yalanı Vilayetnamenin sayfalarından kovmadan gerçeğe ulaşmak için yapılacak bütün çaslışmalar sonuçsuz kalmaya mahkum olacaktır. Anadolu ve Balkanlar’daki Alevi zümrelerini Osmanlı devlet safına çekmek amacı ile, ve Osmanlı İmparatorluğunun arzu ve ihtiyaçlarına göre kaleme alınan/yada yeniden düzenlenen Vilayetname’de Hacı Bektaş Veli’nin çocukluğundan başlayarak tüm yaşamı uzun uzun nakledilir. Vilayetname’ye göre Hacı Bektaş Veli yedinci imam Musa-i Kazım’ın torunu bir Arap soylusudur, altı aylıkken şehadet getirmiş, çocukken kuran okumayı öğrenmiş, hacca gitmiş, ömrü boyunca namazından geri durmamıştır. Vilayetname’ye göre Hacı Bektaş Veli gençlik yıllarında Türkistan’da bulunmuş ve Hoca Ahmet Yesevi’nin hizmetine girmiştir. Vilayetname’de Hacı Bektaş Veli, Ahmet Yesevi ilişkisi şöyle nakledilir: ‘Hacı Bektaş hemen Türkistan’a yürüdü.Ahmet Yesevi’nin dergahına ulaştı; eşiğine yüz sürdü ve kapısında peymançe durdu.Ahmet Yesevi Hacı Bektaş’ı görünce mülk ıssı gelmiş diye çok sevindi.’ (Velayetname Can yayınları s.26) Hoca Ahmet Yesevi çok sevdiği ve güvendiği Hacı Bektaş Veli’yi esir olan oğlunu kurtarması ve öc alması için kafirlerin üzerine savaşa gönderir. ’’Ya Hacı Bektaş Hünkar ’’dedi.’’Tanrı seni madde alemine sahip kıldı. Önce Bedehşan ilini fethet ve kafirin kanını yere saç’’ Hacı Bektaş Veli Ahmet Yesevi’nin oğlunu kurtarıp,kafiri kırıp kanını yere saçıp, Bedehşan ilini fethettikten sonra Ahmet Yesevi onu ’’Git seni Rum’a saldık; Sulucakarahöyük’ü sana yurt verdik’’ diyerek Anadolu’ya salar. Hacı Bektaş Veli Ahmet Yesevi’nin Anadolu’ya gelerek Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Bey’i önünde diz çöktürür’ Elif Tac’ giydirir ve Selçuklu Sultanı Alaattin Keyhüsrev’e haber göndererek Osman Bey’e makam (beylik) verilmesini buyurur. Vilayetname’ye göre Hacı Bektaş Veli Osmanlı Padişahı Sultan I.Murat zamanında hayata gözlerini yumar ve I. Murat tarafından yaptırılan türbesinde ’sır’lanır. Türkistanlı Ahmet Yesevi 1160 yılında öldü.Hacı Bektaş Veli onu ziyaretinde ve onun adına savaşlara katıldığında, yirmili yaşlarında olduğunu varsayarsak, Hacı Bektaş Veli’nin 1160 yılından önce yirmili yaşlarına ulaştığını kabul etmemiz gerekir.Bu durumda Hacı Bektaş Veli’nin doğum tarihi 1130, 1140 arasında bir zamanda olmalıdır. Öte yandan yine Vilayetname’de Hacı Bektaş Veli Sultan I. Murat’ın saltanat yıllarında Hakka yürüdüğü öne sürülür ki bu da 1362-1389 yılları arasıdır. Vilayetname’de yazılan Hacı Bektaş Veli’nin yaşam öyküsünü doğru kabul edecek olursak Hünkar’ın iki yüz elli yıl gibi hiçbir insana nasip olmamış çok uzun bir yaşam sürdüğüne de inanmamız gerekecektir.Hacı Bektaş Veli iki yüz elli yıl yaşamadı.O Ahmet Yesevi’nin ölümünün üzerinden kırk yıldan fazla bir zaman geçtikten sonra dünyaya geldi.Hacı Bektaş Veli ile Türkistanlı Ahmet Yesevi’nin yolları hiç bir zaman kesişmedi. Bu kurgu, kurgu olduğu kadar da acemi işi senaryo, bizleri Hacı Bektaş Veli’nin yaşam öyküsü olarak Vilayetname’de yazılanların bütünüyle düzmece olduğuna ve onun asıl kimlik bilgilerinin bir ’sır’ olarak saklandığına ikna edecek kadar güçlü bir delildir. Karahöyük dergahının 1240’lı yıllarda Hacı Bektaş Veli eli ile kurulduğu ve bu ünlü Alevi mürşidinin Türkistanlı Nakşibendi şeyhi Hoca Ahmet Yesevi’nin icazetli halifesi olduğu, tartışılmaz bir doğruymuşcasına kuşaklar boyu anlatıldı belletildi. Zamanla eklemeler ve çıkarmalarla tahrif edilmiş de olsa da, ’Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesi’ tüm Alevi topluluklarının kutsal saydığı bir metindi.İçinde yazılanlar onu sevenler tarrafından pek sorgulanmadı.Hacı Bektaş Veli’ye atfedilen akıldan ve izandan yoksun yaşam öyküsünün Vilayetname’nin kutsal satırlarının arasına yerleştirilmesi yüzyıllar boyu bu bilgilerden süphe edilmesinin önüne geçti. Ucuz bir yalan ruhani bir koruma kalkanının ardına saklanıp yüzyıllar boyu gerçekmişcesine itibar gördü . Osmanlı’nın yazıcıları Vilayetname’yi kaleme alırken (yada bu metni yeniden düzenlerlerken yaptıkları eklemeler ve çıkarmalar esnasında) Hacı Bektaş Veli’nin kimlik ve aile bilgilerinin ortadan kaldırdılar.Onun soy ağacını Arap Çöllerine, inancının köklerini Asya bozkırlarına taşıdılar.Hacı Bektaş Veli’nin Baba İlyas ayaklanmasına katılanlardan olduğunu, -Aşıkpaşazade, Elvan Çelebi ve Eflaki gibi kaynaklarda ifade edildiği gibi- Malya bozgunundan kurtulduktan sonra Karahöyük’e sığındığı,Babai geleneğinden geldiği gerçeğini ustaca gözlerden kaçırdılar. Hacı Bektaş Veli’yi kendi gerçekliğinden uzak ve çok farklı bir efsane haline getirdiler. Osmanlı’nın buradaki temel amacı ocak sistemine ve dedelik kurumuna bağlı Alevileri dergahlarından, ocaklarından ve pirlerinden ayırarak kendisine bağlı ’Osmanlı Alevileri’ne dönüştürebilmekti. Bu başarıldığı takdirde Osmanlı ülkesindeki Alevi zümreleri sürekli olarak devletle çatışan isyancılar olmaktan çıkacak ,devletin uslu vatandaşları olarak, Nakşibendi şeyhi Hoca Ahmet Yesevi’yi asıl pir kabul eden Sunni İslam geleneğin uysal üyeleri haline geleceklerdi. Vilayetname’de Osmanlının ihtiyaçları doğrultusunda yazdırılmış,ispatsız,desteksiz ve izansız bölümleri tarihi gerçekler olarak kabul eden ve bunun üzerinden kendini inşa eden bilimsel ciddiyetten ve akademik ahlaktan yoksun resmi tarih tezi dört yüz elli yıl boyunca, çok geniş çevreler tarafından beslenilmiş, savunulmuş ve yayılmış olmasına rağmen artık inanırlığını yitirmiştir. Tarih araştırmaları,arkeolojik bulgular,Alevi sözlü geleneği ve Alevi toplumsal hafızası Aleviliğin Hacı Bektaş Veli’den önceki tarihini karartıp Alevileri asıl geçmişlerinden kopartmak üzere dört yüz elli yıl önce devlet dili ile söylenip, devlet eli ile yazıya geçirilmiş bu yapma tarih tezine itibar edilmesini zorlaştırıyorlar. Vilayetname’ye Hacı Bektaş Veli’nin yaşamı ve soy ağacı ile ilgili yapılan eklemelerin bir tarih değil,tarihi alt-üst etmek üzere Osmanlı tarafından bir türlü sonu gelmeyen isyanların ruhani merkezini içten yıkmak amacı ile kaleme alınmış bir ‘münasebetsiz senaryo’ olduğu çok belirgindir.Osmanlı’nın Hacı Bektaş Veli adı üzerinde kurguladığı düzmece Alevi tarihi, bir iktidar aracı olarak yüzyıllar boyu çok işe yaradı , tahminlerden ve tahammülden uzun hüküm sürerek Osmanlı’dan Cumhuriyet Türkiye’sine miras olarak aktarıldı. Erdoğan ÇINAR - alevizyon 27 Temmuz 2011 ZÜLFÜ LİVANELİ'NİN YAZISINA HAMZA AKSÜT'ÜN CEVAP 2010 Zülfü Livaneli’nin “Anadolu İslamı ve Alevilik” yazısı. Aşağıdaki http://www.alevinet.org/yazi-ve-gorusler.htm#div_HamzaAksut-Livaneli linkinden Livaneli'nin yazısını okyabilirsiniz 16.10.2010 *** Zülfü Livaneli’nin Alevilik Konusundaki Yazı Dizisi üzerine. Yazan: Hamza Aksüt. 07.11.2010 Sanatçı Zülfü Livaneli’nin Vatan gazetesinde yayınlanan ‘Anadolu İslamı ve Alevilik’ adlı yazı dizisi, Aleviler ve Alevilik açısından düşündürücü ve irdelenmeye muhtaçtır. Yazar, “Alevilik konusunda kulaktan dolma bilgilerle konuşanlara” üzüldüğünü belirterek meydan okuyucu bir tavır sergilemeyi ihmal etmiyor. Oysa yazı dizisinde sunduğu bilgiler çok önemli yanlışlar içeriyor. Şimdi bu yanlışları madde madde sunalım: 1- Sayın Livaneli, Alevi coğrafyasından haberdar değildir. O kadar ki, Alevilerin yalnızca Anadolu ve Balkanlarda yaşadığını sanmaktadır. Oysa Alevi coğrafyası bundan çok daha geniştir. İran, Irak, Suriye, Lübnan gibi ülkelerde yaşayan milyonlarca Alevi vardır. Hele hele Livaneli’nin İran’daki 8-12 milyonluk Alevi kitleden ve Suriye’de iktidarda bulunan Alevilerden haberdar olmaması büyük bir eksikliktir. Hemen belirtelim ki, İran’daki Şiilerden söz etmiyorum, dede ocaklarıyla, cemiyle, musahipliğiyle yaşayan ve cemhanelerde ibadet eden Alevilerden söz ediyorum. (Mürşit dede ocağı Sultan Sahak’tır. Pir dede ocakları ise Baba İsevi, Hamuşi, İbrahimi, Mustafai, Ahmet Miresüri, Ateşbegi’dir.) Suriye’deki Aleviler yine bir şeyh (dede) grubuna bağlı taliplerden oluşan; yola giriş töreni, musahipliği (em-i Seyyid), Hızır orucu ve inancı gibi Aleviliğin ana kriterlerine uyan topluluklardır. Bilindiği gibi bunların bir bölümü de ülkemizdedir ve dış gruplar bunları Nusayri adıyla anmaktadır. Kendileri ise Alevi terimini kullanmaktadır.) Kısacası, Alevilerin coğrafyasından bile haberdar olmayan Livaneli’nin Alevilik hakkında yazdıkları da buna paralel olarak eksik ve yanlış olacaktır. 2-Sayın Zülfü Livaneli, Alevi toplulukların etnik kökenlerinden de pek haberdar değildir. Alevileri, Türklerden ibaret sanmaktadır. Oysa, Balkanlardan Basra körfezine kadar uzanan coğrafyada yaşayan Aleviler, Kürt, Arap, Türk, Rom, Arnavut, Fars gibi etnisitelere mensuptur. Alevi nüfusun tümü dikkate alındığında Türkler bir azınlık durumunda kalmaktadır. İran’da yaşayan Aleviler, Türk, Kürt, Rom ve Fars; Irak’ta yaşayan Aleviler Kürt ve Türk; Suriye, Lübnan ve Ürdün’de yaşayan Aleviler Arap (Suriye’de çok az olsa da Türk ve Kürt Aleviler de vardır); Türkiye’de yaşayan Aleviler Kürt, Türk, Arap ve Rom (Yaygın kanının tersine, Türkiye’deki Alevilerin çoğunluğu Kürt’tür.) Balkanlarda yaşayanlar Arnavut ve Türk’tür. Bu bilgilere ek olarak Aleviliğin diline bakıldığında durum şöyledir: İran ve Irak’taki yazılı metinler Kürtçe (Gurani lehçesinde); Türkiye’dekiler Türkçe; Suriye, Türkiye, Lübnan ve Ürdün’deki Arap Alevilerde ise Arapça’dır. Dolaysıyla ‘Aleviliğin dili Türkçe’dir’ gibi bir ifade de tümüyle yanlıştır. Kendisi de bir müzisyen olan ve zaman zaman Alevi deyişleri söyleyen Livaneli’nin, İran ve Irak’taki kelamlardan haberdar olmaması da ayrı bir eksikliktir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, Türkiye’deki Alevilerin (Araplar hariç) kullandığı terminolojide Arapça, % 63 gibi tartışmasız bir üstünlüğe sahiptir. Kürtçe-Farsça % 22, Türkçe ise % 13 oranındadır. (% 2 terimin etimolojik kökeni tartışmalıdır.) 3-Sayın Livaneli, Sünni inancındaki Hoca Ahmed Yesevi’yi, Hacı Bektaş’ın hocası olarak sunmaktadır ki bu, başlı başına bir şehir efsanesidir. a- Hacı Bektaş bir dededir. Alevilikte ders alınarak dede olunmaz, soydan gelmek şarttır. b- Hoca Ahmed Yesevi’nin hocası Yusuf Hemedani’nin Sünniliği gayet açıktır. c- Hoca Ahmed Yesevi, Hacı Bektaş’ın doğumundan en az 50 yıl önce ölmüştür. d- Hoca Ahmed Yesevi, şeceresini Ebu Bekir’e bağlar ki, Aleviler açısından bu, kabul edilemez bir durumdur. e- Hoca Ahmed Yesevi, şiirlerinde Ebu Bekir, Ömer ve Osman’ı övmektedir ki bu da Aleviler açısından kabul edilemez bir durumdur. f- Hoca Ahmed Yesevi’nin yaşadığı coğrafyada ne geçmişte ne de günümüzde Alevi nüfusun varlığından söz edilemez. g- Alevi deyişlerinde menakıbnamelerinde Hoca Ahmed Yesevi’nin adı geçmez. h- Sayın Livaneli’nin iddiasına göre Hacı Bektaş’tan daha önemli bir kişilik olan Hoca Ahmed Yesevi’nin adı Alevilerin temel ibadet formu olan cemde geçmez. i- Hacı Bektaş bir dede ocağı kurucusudur. Hoca Ahmed Yesevi, dede ocağı kurucusu değildir, zaten dede değildir. Peki Hoca Ahmed Yesevi-Hacı Bektaş efsanesinin dayanağı nedir? Bu ilişkiye yer veren tek bir eser vardır, Hacı Bektaş Vilayetnamesi. Vilayetnamenin yazarı Uzun Firdevsi İranlı bir Sünni olup Osmanlı sarayında tarihçidir. Eserini Hacı Bektaş’ın ölümünden 210 yıl sonra kaleme almıştır. Oysa Hacı Bektaş Vilayetnamesinden önce yazılan Hacım Sultan Vilayetnamesinde Hoca Ahmed Yesevi’nin adı geçmez. Bilindiği gibi Hacım Sultan, Hacı Bektaş’ın baş halifesidir. Öteki menakıbnamelerde de böyle bir ilişkiden söz edilmez. Ayrıca Hacı Bektaş, Türk, Kürt, Arap gibi ırklardan hiç söz etmemiştir. Şeceresine göre o, Musa Kazım soyundandır. Tüm bunlara bakarak, Hacı Bektaş ile Hoca Ahmed Yesevi arasında bir ilişkiden söz etmek mümkün değildir. Ayrıca Hacı Bektaş’ın Nişabur, İran-Afganistan Horasanı gibi yörelerle bağlantısından da söz edilemez. Onun asıl adı Muhammed’dir, Hacı Bektaş, ‘Bektaş topluluğunun hacısı’ anlamında sosyal bir addır. Bektaş topluluğunun bilinen ilk yurdu Urfa ve Mardin’dir. 4- Sayı Livaneli, Alevi erenlerin coğrafyasını da yanlış sunmaktadır. Dede Garkın’ın Antalya’ya, Otman Baba ve Baba İshak’ın Amasya’ya yerleştiğini yazmaktadır ki, tümüyle yanlıştır. Garkın aşiretinin dedesi olan Dede Garkın (asıl adı Numan), Mardin’in Derik ilçesinin Dedeköy (köyün eski adı Dedegarkın’dır) köyünde yaşamıştır ve türbesi de oradadır. Dede Garkın’ın halifesi olan Baba İshak, Mardin’den hareket ederek Konya sultanlığı ordusuyla defalarca çarpışmış ve Kırşehir yakınındaki Malya ovasında şehit olmuştur. Otman Baba, Trakya’da yaşamıştır, Amasya’da değil. Sayın Livaneli, Samsat’ta Bogomillerin yaşadığını iddia etmektedir ki, tümüyle yanlıştır. Bogomiller, Balkanlarda yaşamış Hıristiyan-Düalist bir topluluktur. Ayrıca, sözü edilen Samsat, Adıyaman-Samsat değil, Elazığ’ın doğusundaki Ermenistan Samasota’sıdır. Bunlar, Sayın Livaneli’nin düştüğü maddi hatalardır. İşin başka bir boyutu, Livaneli’nin, Aleviliğin temel kurumu olan dede ocaklarından haberdar olmamasıdır. Bu o kadar vahim bir eksikliktir ki, Alevi denen kişi bir dede ocağında yer alan ya bir dede ya da bir taliptir. Yalnızca Hacı Bektaş’tan söz etmesi, Hacı Bektaş’la denk olan Baba Mansur, Avuçan, Sultan Sahak gibi mürşitlerden söz etmemesi, Alevi erenlerin ve toplulukların önemli bölümünü kapsam dışında bırakmaktadır. Sayın Livaneli, Şamanizm, Zerdüştizm, Mazdekizm gibi oluşumları Alevilikle ilişkilendirmeye çalışmaktadır. Oysa Aleviliğin bu yapılarla bir ilgisinden söz edilemez. Ne Şamanın, ne Zerdüşt vb. din adamlarının Alevi dedeleriyle bir benzerliği ve ilgisi yoktur. Dede, talipleri görgüden ve sorgudan geçiren görevlidir. Kısacası, Sayın Livaneli’nin Alevilikle ilgili yazı dizisi baştan sona birçok yanlışları içeren, genel çerçevesi Alevilikle örtüşmeyen iddialardan ibaret bir yazı dizisidir. Sayın Livaneli ile Alevilik konusunu istediği ortamda, örneğin bir Tv kanalında tartışmaya hazırım. KAYNAK: http://www.alevinet.org/yazi-ve-gorusler.htm#div_HamzaAksut-Livaneli Kurulum Tarihi : 22/12/2017 @ 00:16 Bu Makaleye Verilen Cevaplar
Gımgımın Adı , Halkı ve Bazı Köy Adlarının Tarihi Kaynakları
--
| ÜYE GİRİŞİ
Tekrar Giriş Yap --- 350 üye
( Hiçkimse )
ARAMA
ANKET
KİTAP KÖŞESİ
GÜNCEL HABER
RSS HABER
|